Öykünün yazarı ve gerçek olup olmadığı belli değil. Ama etkileyici olduğu kesin. İnsanın içine işliyor. "Küçük kızın babası İspanya'nın en ağır siyasî cezalarının çekildiği bir cezaevinde mahkumdu. Küçük kız, annesiyle birlikte fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret etmek için cezaevine giderdi. Yine bir gün ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü, ancak cezaevi kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü eşyanın mahkumlara verilmesi yasaktı. Bu nedenle, görevliler küçük kızın çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı. Küçük kız çok üzülmüştü. Babasına bu olayı anlattığı zaman, babası, 'Üzülme, kızım;yine çizersin,' dedi. 'Fakat bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?' Küçük kız bir başka ziyaretinde babasına yeni bir çizip götürdü. Küçük kız bu kez kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah benekler çizmişti. Bana keyifle resme bakarken, 'Ne güzel bir ağaç bu,' dedi. 'Üzerindeki bebekler nedir, portakal mı?' Küçük kız babasina eğilerek, fısıldadı: 'Üzerindeki benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri.'
"Bu olsun mu öykünün sonu? Bir çeşit iç çekiş? Dalgacığın son kıpırtısı? Bir hendeğe, fıkırdayarak ölüp gideceği yere düşen bir su damlacığı? Masaya dokunmalıyım - böyle - bu ânın duyumunu yeniden ele geçirmeliyim. Şişelerle dolu bir dolap; çörek dolu bir sepet; bir tabak muz. Erinç veren görüntüler bunlar, ama öykü yoksa eğer, nasıl bir başlangıç olabilir, nasıl bir son? Hayat, biz onu anlatmaya kalkıştığımızda gösterdiğimiz davranışa yatkın değil belki de. Gecenin ilerlemiş saatlerinde otururken daha çoğunu denetleyemememiz tuhaf geliyor. Kâğıtla dolu çekmeceler pek bir işe yaramıyor o sıra. Gücün, kurumuş bir dereciğe doğru içerilere içerilere çekilmesi nasıl da tuhaf. Yapayalnız otururken biz harcanmışız gibi geliyor; sularımız yalnızca şu çakırdikenin sivri ucunu birazcık çevreleyebilir, ıslatmak için daha uzaktaki çakıl taşına erişemeyiz.
Reklam
Aslında başı ya da sonu yoktur hiçbir öykünün, ama ben her cümleyi sonlandırmak, boşluğun işaretleriyle sınırlandırmak ve suskunluk denizine fırlatmak zorundayım, hayatla dolsun diye...
Sayfa 147 - EverestKitabı okudu
"Gerçekte hep sondan başlanır. Son oradadır, görünmez olan oradadır. Başlangıcın değerini birkaç kelimeyle veren odur. Bunlar gelecek tutkuların ışığı ile aydınlanmışlardır. Sonra öykü sondan başa doğru devam eder. Mutluluklar birbirinin üzerine durmadan yığılır. Öykünün sonu onları kendine çeker. Derken son onların hepsini birden kapıp, kavrayıverir."
Sayfa 60 - Sentez yayınları
Milena'ya Mektuplar - s41 ne diyordum, evet, "sadık" oluşu ve bende sizi elinizden tutmuş öykünün yeraltındaki karanlık, basık, çirkin dehlizlerinde peşimden sürüklüyormuşum hissi uyandırması, neredeyse sonu gelmeyen dehlizlerde ( Cümlelerin de o yüzden sonu gelmiyor, bunu anlamamış mıydınız? ) , neredeyse sonu gelmeyen( Sadece iki ay sürdü diyorsunuz ha? ) ; ki umarım buradan aydınlığa çıkınca kaçıp gitmeyi akıl ederim.
Dev
O, küçücük bir devdi. Seçilmeyendi. Bir öykünün sonu zannederken kendini, daha girişinde kandırılandı.
Reklam
334 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.