Kapıyı önce üç kez tıklatıp sonra yavaşça açtı Alper. Dayısı masada oturmuştu. Yanında ayakta bir adam, mide sancısı çeker gibi iki büklüm, imzalatacağı evraklarla ilgili açıklamalar yapıyordu. Ömer Bey, yüzünde en küçük bir ifade değişimi olmadan, sanki o da imzalanacak evraklardan biriymiş gibi, gözlüklerinin üzerinden Alper'e baktı. Eliyle
Beni rüyanda görmüşsün, memnun oldum. Ara sıra
beni düşünüyorsun demek. Mahzunluğumu, sıkılışıma hamlediyorsun, herhalde öyle olacak ama bu aşk sıkıntısı filan değil. Her vakit söylediğim gibi aşk bahsinde senden başka hiç
kimseyi düşünemiyorum. Aşık olup olmadığını sordukları
vakit evet diye cevap verişini hayra mı yorayım bilmiyorum.
Çünkü o cevabını karşındaki insan belki de kendine alınmıştır. Suali soranın kim olduğunu bilsem belki bir şey düşünebilirim. Fehamet Hanım'ın evinde şiirlerimi okumuş olmanı mahzurlu bir şey telakki etmedim. Aleyhimde bulunanlar
kimlerdi? Bu suali de aleyhimde bulunmalarını mühim sayarak soruyorum sanma. Sabahattin Ali burada çok kalacak
mıymış? Herhalde geldiği vakit görürüm. Aramızda şüphesiz
hiçbir kötü şey yok. Aşk bahsindeki düşünceleriyle beni senin
elinden alması bahsine gelince * hiç de öyle olduğunu sanmıyorum. Beni hiç kimse senden uzaklaştıramaz.
"Şimdi şöyle düşün. Uzaylı var ama bizim için cırcırböceği filan neyse biz de onlar için öyleyiz belki. O zaman bizle neden muhatap olsunlar ki? Belgesellik malzemeyiz belki sadece onlar için. Ama insan düşüncesindeki kibre bakar mısın? Alt tarafı, 'Zayıflarım,' diye düşünüp bir beden küçük alan sonra da dar kıyafetler içinde gezen
Atı ele alalım - atın intikama ihtiyacı yoktur. Öküzün de. Ama insan intikamla yoğrulmuş bir yaratıktır. Cezalandırılırsa, cezadan kurtulmanın yolunu arayacaktır. Kurtulamazsa, kalbi çürümeye başlar. Öyle değil mi,
Müslüman kardeşlerimizin sesini duymaya sağırız öyle değil mi? Oysa ki güzel bir şarkı olsun dinleriz,güzel bir film olsun izleriz.Daha nereye kadar bu umursamamazlık! Lütfen elinizden birşey gelmese de dua edin.Dualarınızı eksik etmeyin.Empati kurun,kendinizin onlar yerinde olduğunu düşünün ne kadar büyük acı değil mi? Çünkü ben empati kurduğumda o acıyı iliklerime karar hissettim.Ben on dört yaşındayım bir çocuğum bunların farkındayım.Siz büyüklerim de farkında olun.O zaman herşey daha güzel olacak.Elinizden geliyorsa yardım,dua edin gelmiyorsa sadece dua edin.
Koşun koşunnn #dehlizinfedaileriyenibirdünya ikinci kitap çıktı... İlk kitap öyle bir yerde bitmişti ki, diğerini beklemek baya zor oldu...
Tempo son gaz devam ederken bi anda bitti kitap öyle kalakaldım yani bu canııım kurgu az daha sürse diye hayıflanmadım değil
Şimdi gelelim ikinci kitaba;
Zülfikar, Ömer, Yagız, Sedat kendilerine verilen görevler için harekete geçmiştir. Kız kulesinin altındaki emanetler ele geçirilmiş, beyaz saraya ait projeler alınmış, Barnabas incili ne bir bir türlü zahmetlerle ulaşılmıştır. Peki tüm bunlar neden yapıldı arkada planlanan en büyük operasyon neydi. Tabiki ABD hükümetini yıkmak... Nasıl olur, yaparlarmı başarırlar mı, Betö karşılarına çıkar da tüm operasyon suya düşer mi,? Okuyup görmelisiniz... Çok fazla ip ucu veremem. Ah dedim kitap bitince koca bi ahhh... Ama gururdan mı? Üzüntüden mi?
Okuyup tüm soruların cevabını bula bileceksiniz...
“Bekle…akşam yemeğine ben de davetli miyim?”
“Gibs!”
“Davetli miyim?”
“Hayır.”
…
“Gerard,” diye yatıştırdı Claire. “Sorun değil. Akşam yemeğini benimle yiyebilirsin.”
Gibsie yine şakacı bir sesle “Seni yiyebilir miyim?” diye sordu.
“Eğer iyiysen.” Claire onun omzuna vurdu.
“Ne?” Gibsie’nin sesi tizleşerek neredeyse bir kız söylemiş gibi çıkmıştı. “Yani…” diye eklemeden önce birkaç kez kabaca boğazını temizledi. “Ne?”
Feely sessizce kıkırdadı. “Kelimeleri mi unuttun, Gibs?”
“Gerçekten öyle, değil mi?” Claire kıkırdayarak parmağıyla Gibsie’nin ağzını kapattı. “Sanırım onu bozdum.”
"Biz neden bu 'deneme' dediğimiz şeyin acemisiyiz?" diye sordu genç adam. "Biz biyografik bir iş yapmaya çalışıyoruz kendi özel durumumuzda; ama çok belge yok elimizde. Daha insanlarımız arkalarında belge bırakmaya alışmamışlar. 'Günlük' tutmak gibi bir alışkanlıkları da yok. Aklında ne kalmışsa onu söylüyor. Ölüp gidince bundan da yoksun kalıyoruz. Aklımıza gelen her şeyi bir yana yazmak ayıp olur diye düşünüyoruz herhalde; hele başkaları için düşüncelerimizi de dedikodu olur diye kağıt üzerine geçirmekten çekiniyoruz. Kalıcı bir şey bırakmaktan korkar gibi bir hâlimiz var. Öyle ya, bu dünya da gelip geçici değil mi? İşte ülkemiz meydanda: Öteki dünya ile ilgili yapılar dışında, kalıcı bir şey bırakmamaya dikkat etmişiz."