XIX İLKGENÇLİK
İlkgençlik yıllarımda sürekli düşünmekten, hayal etmekten hoşlandığım şeylerin neler olduğunu söylesem, sanırım kimse inanmaz bana. Çünkü bunlar ne yaşıma ne de toplumsal durumuma uygun şeylerdi. Ama kanımca insanın toplumsal konumuyla ahlaki konumu arasındaki birbirini tutmazlık, gerçekliğin en şaşmaz belirtisidir.
Kendi içime
Keçi de zıplaya zıplaya arkalarından geliyordu. Gringoire'yi gördüğüne öyle sevinmişti ki, ikide bir bacakları arasında hoplayıp zıplayarak şair sendeletiyordu. Gringoire da düşer gibi olduğu her sefer:
"Hayat böyledir işte. İnsana hep en iyi dostları çelme takarlar..." diyordu.
"Sende bir şey var, öyle bir şey ki, hiçbirinde rastlamıyorum. Öyle bir şey ki, işte bütün endişelerim senin yanında yok oluyor. Ruhuma bir şifa bir huzur geliyor!"
Bruno, giderek daha iyi farkına varıyorum ki zaman... Müziğin bu konuyu biraz daha iyi anlamaya her zaman yardım ettiğini düşünüyorum. Aslında anlamaya değil çünkü gerçek şu ki hiçbir şey anlamıyorum. Tek yaptığım bir şeyin varlığının farkına varmak. Kesin bir şey değil, tıpkı şu rüyalardaki gibi, hani her şeyin yitip gideceğinden endişelenir ve peşinen biraz korkuya kapılırsın ya, işte öyle bir şey; ama aynı zamanda da hiçbir şeyden emin değilsindir ve her şey bir krep gibi tersine döner ve birden kendini çok güzel bir kızla yatakta bulursun ve her şey ilahi derecede mükemmeldir.
Evet. İşte sana akıl, git ve yaşa! Ama insanlara hem çok az hem de eşitsiz dağıtılmış akıl. Keşke herkes aynı şekilde akıllı olsaydı ! Ama öyle değil işte. Kimi anlar, kimi anlamaz, kimi anlamak bile istemez!
Sevgide çabayı mayalayıp değere dönüştürebilenler, Ülkü ve Selim gibi gerçek aşk ile tanışırlar. Ama her sevgi çabaya dönüşmez, yani aşk öyle kolay mayalanamaz, doğamaz.
İşte bu yüzden çabaya âşıktır aşk.
İnsanız işte. Yaşımız ne olursa olsun düşe kalka büyümeye devam ediyoruz. İçimizdeki ruh hep çocuktu, yanılmaya hep açık, hataya hep müsait. Düşmek bizim hamurumuzda var, kalkmak da öyle.
İşte devlet gidiyor. Siyah parlak makam otomobilleri, azarlayıcı anonslar, döne döne yanan mavi kırmızı ışıklar, devlet gidiyor, hızlı bir sürüngen, korkutarak insanları, kutsal kitaplar nasıl korkutursa öyle.
BİR KADININ PARTNERİ olarak yalnızca klitorisin yerini tespit edip neşeyle ovuşturuvermek pek bir işe yaramayacaktır. Parmak, dil, vibratör ya da başka bir şey, ne kullanırsanız kullanın, işte size birkaç tüyo:
○ Cinsel ilişkinin hemen başında klitorisine yönelmeyin. Çoğu kadın biraz uyarıldıktan sonra klitorisine dokunulmasından hoşlanır. Birden
Yayı iyice gererek fırlattığınız okun hedefine vardığını çıkan sesten anlarsınız. İşte uyum da öyle bir şeydir. Her öge kendine ait yeri bulur. Bunu asla unutmamalısınız.
İnsan aslında karmaşık bir varlık değil. Çoğunluğu zamanın büyük bir bölümünü yaşamak için kullanıyor, geriye kalanı ise, özgür oldukları küçük zaman diliminden öyle korkuyor ki, ondan kurtulmanın her türlü yolunu deniyor.
İşte insanın değişmez yazgısı!
“Her şeyi küçük gör, ama öyle bir yap ki, küçümsemek seni rahatsız etmesin. Küçük görmenin seni üstün kıldığını sanma. Asaletle küçümseme sanatı budur işte.”
"Şayet kaderimizde biri yazılıysa; bir şekilde oluyordu. Öyle bir güçtü ki, bazen tüm olurları olmaz; bazen asla olmaz dediklerinizi bir çırpıda olur kılıyordu. Yeter ki yazgımız o olsun... İşte o zaman bütün sebepler, bu güç karşısında birer birer yerle yeksan oluyordu. Kader o ağları bir şekilde örüyordu."
"Zaten hiçbir şeyin gerçeğine varamadım şimdiye kadar. Yargılarımı sözlere değil, davranışlara göre ayarlamalıydım. İşte ne güzel koku ve ışık saçıyordu bana onu yüzüstü bırakmam yakışık alır mıydı? Suçsuz, zavallı hesaplarının ardındaki inceliği kestirmeliydim. Çiçekler öyle değişkendir ki! Ama ben çiçeğimi gereğince sevmek için çok küçüktüm o sıralar."