Sevgi sözcüğünde öyle çok anlamlı, canlandırıcı, belleğe, umuda hitap eden bir şey vardır ki, en düşük zekâ ve en soğuk yürek bile bu sözcüğün pırıltısından bir şeyler hisseder.
Kendilerinden uzaklaşmak için de olsa başkalarının varlığı kendisine gerekli. Öyle bir şeyler, öyle bir şeyler dönüyor kafasında... Hep başkalarının varlığı gerek bu yalnızlığına.
Onu kırmaktan kaçınmaya çalışıyordum, o da bunu anlıyor ve kaygımı giderecek şekilde davranıyordu. O kadar sevecendi ki, sonunda ona içimi kemiren o her yerden siktir olup gitme takıntımı açtım. Beni günlerce dinledi, uzun uzadıya dökülmemi ve kendimi tiksindirici şekilde anlatmamı, düşlemler ve kibirler arasında debelenmemi, üstelik bundan dolayı hiç de sabrı tükenmedi, tam aksine. Yalnızca bu gereksiz ve ebleh endişenin üstesinden gelmeme yardımcı olmaya çalışıyordu. Tüm bu saçmalıklarımla lafı nereye getirmek istediğimi pek anlayamıyordu, ama bana hak veriyordu, hayaletlere karşı ya da hayaletlerle birlikte, nasıl istersem. Öyle bir ikna edici yumuşaklık sergiliyordu ki, sonunda iyiliğine iyice aşina olmuştum ve neredeyse üstüme almaya başlamıştım. Ancak öyle olunca da o meşhur kaderime karşı, varoluş nedenim olarak adlandırdığım şeye karşı, mızıkçılık yapmaya başladığım izlenimine kapıldım ve birden artık ona tüm düşündüklerimi anlatmaktan vazgeçtim. Kendi içime döndüm, yapayalnız, eskisinden bile daha mutsuz olduğuma da sevinerek çünkü yalnızlığıma yeni bir tür sıkıntı katmıştım hem de gerçek bir duyguya benzer bir şeyler.
Şükür öyle bir enerjidir ki, sana hep daha fazlasını getirir. Şükrettikçe şükredeceğin şeyler çoğalır. O yüzden şükrü hayatının bir parçası haline getir. Kendine bir şükür defteri edin ve şükrettiğin her şeyi düzenli olarak her gün yaz.
Hiçbirimizin geleceği bu ülkenin ve halkın geleceğinden bağımsız değil. Nereye, ne kadar uzağa kaçsanız da değil! Peki bu genel tablo içinde ben ve benim gibi insanlar nerede duruyor? Ya da nerede duracak? İşte en kötü bölüm de bu zaten. Çünkü bana sorarsanız pek yakında, birkaç yıl içinde, bu gidişin yönünü değiştirecek bir şey olmadığı takdirde, biz bu ülke için bir şeyler yapmak istesek bile, bu ülke bizi istemeyecek. Hani bünye kendine yabancı olanı kusar ya, tıpkı öyle bizi de kusacak. Çünkü herkes hakikaten popüler kültürle kamçılanırken, giderek bütün ülke "köylüleşecek". Köylülük (köylüler değil!) kötüdür! Köylülük tutucudur; aynılaşmadır; ikiyüzlülüktür; ahlaksızlıktır. İşte böyle bir düzen içinde bize ihtiyaç olmayacak. Bizim yaptığımız, ürettiğimiz düşünsel, sanatsal her neyse hiçbir ürünün alıcısı kalmayacak. Bizim gibi insanlar -eğer bu gidişi değiştirecek herhangi bir şey yapamazsak yakın gelecekte tedavülden kalkacak!
Ne diyorsunuz?