Altında doğduğum yıldıza hepten lanet olsun; onu hiçbir gökyüzü korumasın, şerefsiz bir toz yığını gibi mekanın içinde ufalansın! Beni yaratıkların arasına iten hain an da Zaman'ın listesinden ilelebet silinsin!
Yalnızım Ömür Hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik öyle üzgün, yalnızım... Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür Hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerim- den. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp ağır yükler aldığı zamanın derin dehlizlerine. Bakıyorum, umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa, gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?
Yağmur yağıyor Ömür Hanım... gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına... Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
Kadınlar sessizce ağlıyordu
Her solgun sevda türküsünden sonra
Okşayarak çocuklarının saçlarını...
Erkekler birer kara buluttu
Yağmuru uzak boşluklara yağan
Kim bilir hangi mavilikten kopmuş...
Kimseleri kıskanmıyorum artık
Kimselere gücenmiyorum
Gerilerde kaldı, çok gerilerde
Hayatın yüreğime verdiği acı
Işıklı vitrinlerin gövdemdeki kırbacı.
Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle;
Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle.*