Edip Cansever’in şiiri uzun bir yolculuğun şiiridir, onun kadar uzun yola hüküm giymiş bir başka bir şair yoktur şiirde, yarışmazlar ama, sık sık Turgut Uyar’la mola yerlerinde karşılaşırlar. Küçük istasyonlarda, ıssız benzincilerde, şehirlerarası otobüslerin durduğu çay ve ihtiyaç tesislerinde ve kamyoncuların yalnızca durduğu, konakladığı değil, neredeyse yüzlerce yıldır oradalarmış gibi kök saldıkları, kalakaldıkları, evleriymiş gibi kendilerini attıkları kahve lokanta karışımı mekanlarda karşılaşmışlardır sık sık bu uzun yolda. Edip Cansever İstanbul eskisindeki yolculuğunu bitiremediği için biraz geç çıkmıştır “şimdi pazar yerlerine benzeyen” memlekete. Onun Pera’da, unutulmuş ve belki de artık ‘eski bir ölü’ olan kahramanlarında, pasajlarda, işhanlarında, meyhanelerde, limonluklarda, Kapalıçarşılarda gezen şiiri kendisini koyuluktan, kapalılıktan, bazen küf kokan yalnızlıklardan, nedense Bilge Karasu’nun Lağımlaranası ya da Beyoğlu başlıklı anlatısı geldi aklıma bunları söylerken, çıkması hayli vakit almıştır