Kitapta 18 öykü var. Öyküler alıştığımız, sıkça karşılaştığımız tarzda değil. Delilikle normallik arasında gidip gelen, o aradaki belli belirsiz sınırı sıkça ihlal eden kendine has karakterleri anlatıyor. Bunların kimisi paranoyak, kimisi adeta bir Don Kişot, kimisi de sosyal fobik. Bu tür uçlarda yani topluma teğet yaşayan kişilerin iç dünyasını merak ediyorsanız ya da belki de onlardan biri iseniz bu kitabı büyük bir iştahla, kahkahalar eşliğinde, bitmesin diye aheste beste okursunuz. Yer yer koyulaşan, kara bir renge bürünen rafine bir mizahı var çoğu öykünün. Öyküler beşer altışar sayfa, hiçbiri sıkmıyor ve tamamı çok pişmiş, kusursuz bir üslupla kaleme alınmış. Yazarın bu öyküleri yazarkenki olası coşku ve diğer duygulanımları okura anında geçiyor. Son Şövalye, Yabancı, Bay Ölüm, Agnostik Bir Karıncanın Serüvenleri, yazarın bu ikinci öykü kitabındaki favori öykülerim oldu.
Emma paranoyak olsa ve kardeşini sebepsiz yere cinayetle suçlasa da şu sırada içinde bulunduğu cinneti kanıtlayabilecek olan kendi tarafındaki tek kişiydi. Zaten sonuçta dostu düşmanı çoktan birbirine karıştırmıştı ,eğer o da düşmanlarından biriyse gözünün önünden ayırmamakta yarar vardı.
Kitabı bitirdim, ilginç bir kitaptı... Okurken sürekli bir beklentim vardı ama kitabı da bitirince "Ne anladın Yurdagül ne anladıııın?" dedim kendime. (Spoiler bulunuyorr)
Kitapta hep bir beklentim vardı ama beklentimi karşılamadı. Okuması keyifliydi de... O kadar işte. Aşırı bir paranoyak bir karakterdi, kafasında kurup inanıyordu... Gerilmek için çevreden bir şeyler yakalaması gerekirdi ki.. Hiç bir şey yakalamadı sayılır, yakaladıysa da gördüğü hayallerden biriydi ayırt edemedim o yüzden. Kitap boyunca karakterin ismini öğrenememiz tüm kitap boyunca Bayan March diye geçmesi çok sinir bozucuydu bence. Birinin eşi olmak dışında bir varlık belirtisi gösteremeyen bir kadın.. Zaten bağ da kurmak için hiç özelliği yoktu karakterin, hep hikayelenebilecek özellikler yemlenmiş ama asla hikaye etmemiş. Kocasının yazdığı kitapla çok şey beklemiştim halbuki... Mükemmelliyetçiliğinden... Adının asla geçmemesinden...
Bayan MarchVirginia Feito · Martı Yayınları · 202380 okunma
'' Newton şüphesiz tuhaf bir adamdı.
Cin gibi zekiydi elbette, ama aynı zamanda yalnız, neşesiz, paranoyak
sayılabilecek kadar pimpirikli, dalgınlığıyla ünlü biriydi. ''
“Paranoyak” çevresine daimi bir güvensizlik ortamı dayatır. Diğer insanları sürekli temkinli olmaya zorlar; herhangi bir şeyi yapmaktan, cevap vermekten çekinirler, çünkü eylemlerinin ya da sözlerinin nasıl yorumlanacağını asla bilmezler.
Paranoyak, taraflı akıl yürütmeleriyle, gerçekliği “değiştirir”, insanlara sahip olmadıkları niyetler atfeder, olguları kendince düzenler. Onun dünyası kendi bakış açısına tâbidir ve dayattığı kurallar bu yorumlamanın filtresinden geçerek hazırlanmıştır.
"Çünkü mutluluk hissi ne olursa olsun, tekrar üretilebilir bir şey değildir. Bir düğmeye basıp çağrılamaz. Bu durum paradoksal bir biçimde ağrı, acı ve sıkıntılar için geçerli değildir."
Kıymık
Merhabalar... Beni benden alan bir alıntıyla başlamak istiyorum.
1943’te, ikinci Dünya Savaşının ortasında, Amerikalı psikiyatrist Richard Brickner, 'Is Germany Curable?' adlı kitabını yayınladı. Brickner, Alman hükümetinin suçlarına, bir hastasının davranışlarını inceler gibi bakmaya çalıştı. Birçok Almanın zihnen sağlıklı olmasına rağmen, uluslarının davranışının, “psikiyatristin bulgularına göre fazla endişe yaratacak türden bireysel davranışın tipik bir örneği” olduğuna kanaat getirdi. Savaşın ilk aylarında, gazeteci William L. Shirer’ın ABD’ye gönderdiği haber telgraflarında, Alman zihinsel bozukluğunun kanıtlarını keşfetti.
[...]
Brickner, Nazi rejimi dâhil tüm Alman halkının paranoyadan muzdarip olduğuna kanaat getirdi: “[Paranoya] psikiyatristin kendisini korkutan tek zihin durumudur. Çünkü kontrol edilmezse, cinayetle sonuçlanır... Cinayet, paranoyanın dünya görüşünün mantıklı bir sonucudur.” Paranoyak insanlar, başkalarına hükmetme, zulmetme ve dünya görüşlerine uygun şekilde geçmişi yalanlama ihtiyacı demek olan megalomaniden muzdariplerdir. Faşizm, öfke ve yahudi aleyhtarlığı, Nazi Almanyası’na acı veren semptomlardı.
İstanbul Sosyetesi, Şanzelize Butik, Masumiyet Apartmanı, Kemal, Sibel, Füsun, it's now or never, feridun, 8 Koca yıl, 4213 adet izmarit, kırmızı bir ruj, Oturma odası, son hızda giden bir araba, yüzlerce müze, ölüm.
Kibir, Doyumsuzluk, Nesne fetişizmi, paranoyak aşk ve daha nice kavram. Kendime hatırlatmak amacıyla kelimelerden oluşan özetten fazlasını sunmak istemediğim nacizane roman.
Devasa bir hata yapıp pdf-epub okuduğum bu kitabın orijinalinin içinden Masumiyet müzesi bileti çıkmaktadır. Kaçırmayınız.
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202241,3bin okunma
Yüzleş Kabullen Akışına Bırak
Yazarın daha önce de kitabını okudum ve kalemini seviyorum. Sürekli bir gerilim halinde ilerliyor kitap. Ufak yazım hataları var , 3 yerde gözüme çarptı ama sorun olmadı.
Tam bir bela mıknatısısın Kate Priddy. Dünyanın öbür ucuna da gitsek kaderimizden kaçamıyoruz. Daha önce talihsiz bir olay yüzünden ölümden dönmüş ve paranoyak biri haline gelmiş. Kuzeniyle 6 aylığına farklı ülkelerde olan evlerini değiştiriyorlar ve bu Kate için hayatında güçlü olması yönünde çok büyük bir adımken felaketler de bir türlü peşini bırakmıyor. Taşındığı evdeki yan komşusu cinayete kurban gitmiş bir kadın ve bu, katilin ilk kurbanı değil. 2 günlük bir kitap. Akıp gidecek elinizde.