Dünyaya bir can geldiğinde annesi onu sevgi ile kucağına alır. Öper koklar, bağrına basar. Ve o can, anne sütünü, ek gıdaları bir kenara bırakın, sevgi ile büyür. Dünyaya yeni gözlerini açmış biri ancak sevgi ile hayata tutunur. Her uzvu ilgi gördüğü kadar gelişir. Sevgisiz bir başlangıç yapan biri hayata bir sıfır yenik demektir. İtilip kakılarak
İnsanlığın, ölümsüzlüğü arayış çabaları her devirde ilgi çekici bir konu olmuştur. Bu sebepledir ki bu arzu nesnesine birçok filmin ve kitabın temelinde sıkça rastlamışızdır.
Amerikalı yazar Tom Robbins, 1985 yılında yazdığı ve yayımladığı Parfümün Dansı (Jitterbug Perfume) kitabında, ölümsüzlük fikrini koku metaforu ile birleştirmiştir. Bu
Yaklaşık bir kaç yıl önce bu kitaba başlamış, ilk bölümdeki uzun betimlemeli bölümler beni çok yorduğu için bırakmıştım. Abimin kütüphanesinde yeni bir kitap ararken elime geçti. "O zaman küçüktüm, belki bu sefer okuyabilirim" diyerek ikinci bir şansı verdim.
Kitabı okurken yine aynı şekilde yoruldum. Özellikle Baldini ile
Bu kitap varya görebileceğiniz en enteresan kitaplardan. Kitabı okurken kitabı ve yazarı sorguladım. Yani tamamen olaylar beni dehşete düşürdü. Dehşete düşmemin sebebi yazarın kurgusu. Aklına nasıl böyle bir serüven geldi? Gerçekten muazzam bir hayal gücü.
Kitapta ana karakter Grenouille'nin yaptıkları anlatılıyor. Bu arkadaş tam manyak. Ama öyle
Aşk böyle coşkun umutlar verir insana ve bu umutlar ne kadar yersiz olursa o kadar inanç verici olur. Bu yüzden de sevgilisi kendisine ne kadar uzak görünürse görünsün Popinot’nun duyguları her gün biraz daha ateşleniyordu.
Sonu beklenmedik, her satırını merakla okuduğum sanki kokuları ben de algılıyormuşum gibi hissettiğim bir kitaptı. Çok beğendim ve gerilimi hep hissettim.
-SPOILER İÇERİR-
Paris’te ismi Grenouille adlı bir kadın balıkçıların olduğu sokakta doğum yapıyordu. Kadının doğurduğu 5 çocuk ölmüştü. Sıra altıncıya geldiğinde kadın çocuğu doğurdu ve
Aşk perileri, meşalelerinden alevler saçarak uçuşurlar! Bu engin dalgaların arasında yüzerken sevildiğinizi duyarsınız, özlemini duyduğunuz mutluluğa erer, bütün dileklerinize kavuşmuş olursunuz. Bir an için gerçekleşen umutlarınız kalbinizin ta derinliğinde saklı bir heyecan yaratır. Bas seslerin derin ve esrarlı dalgalanışları arasında böylece göklere uçarken, birden soğuk gerçeğin bataklığına gömülüverir, sonra yine o tanrısal nağmelerin susuzluğuyla yanarak, “Biraz daha! Biraz daha!” diye bütün kalbinizle haykırırsınız.
"Insanları tanımak istiyorsanız Balzac okumalısınız." demişler. Gerçekten de öyle olduğunu her eserinde daha da iyi anlıyor insan. Zaman, mekan, ve tüm argümanlar değişiyor olsa da insan (belki birçok kişi katılmaya bilir bu tespite) aynı kalıyor huyu, mizacı ve dürtüleri bakımından.
Paris'te bir parfümcü olan Cesar Birotteau'nun orta halli bir ticaret hayatı varken bilmediği işlere girişmesiyle başlayan serüvenini anlatıyor eser. Siyasi ve bürokratik yakınlaşmalar, bilinmeden girilen ekonomik araçlar ve diğer aktörler sayesinde kısa bir süreliğine zirveye gider gibi olsa da iflasla sonlanan bir sürece şahitlik ediyorsunuz kitap boyunca. Öyküde dikkat çekici bir olay ise Cesar'ın eşinin olaylara sağduyulu yaklaşımı ve ikazları.
Keyifli okumalar dilerim.