Osmanlı’da demiryolu
1850 civarında Osmanlı İmparatorluğunda bir kilometrelik bile demir yolu yoktu; oysa Avusturya-Macaristan’da bini aşkın, Britanya’da on bine yakın kilometrelik ray sistemi vardı. Yüzyılın sonuna doğru Osmanlılar hızla demir yolu döşemeye giriştiler ama onlar için önemli olan payitahtı Avrupa merkezlerine bağlamak değil, imparatorluğun muazzam genişlikteki topraklarını birbirine bağlamaktı. Başlangıcı cesaret kırıcı olsa da Nagelmackers’ın projesi arzu edilen etkiyi göstermişti. Beş yıl içinde Osmanlı demiryolları İstanbul’a tam hizmet verir hale gelmiş, Avrupa’nın demiryolu ağıyla birleşmişti. Nagelmackers 1905’te öldüğünde, Paris’te trene binip yatakta yatarak Osmanlı payitahtına ulaşmak mümkündü.
Sayfa 35 - AlfaKitabı okudu
Payitaht
İstanbul, Yahya Kemal'in: "Baktım, konuşurken daha bir kerre güzeldin" mısrasıyla övdüğü güzele benzer.
Sayfa 134Kitabı okudu
Reklam
Dün; bütün boylarıyla birlikte Müslüman olduktan sonra şahadet parmağını gökyüzüne kaldırıp Türk-i iman diye nara atan Saltuk Buğra Han'dan bugün beka davamızı sürdürmek zorunda olan Abdülhamid Han'a kadar devamedegelen büyük bir mefkûre! Bu ruh gâh Malazgirt önlerinde dirildi gâh İstanbul surlarında...Gâh Belgrad önlerinde ortaya çıktı
Sayfa 200Kitabı okudu
Bursa sağlam Osmanlılar için en azından İstanbul kadar değerli,fakat İstanbul'dan daha aziz idi. Bursa büyük nurun doğduğu,geliştiği ocaktı,aklın, bilginin,adaletin ve imanın fetih orduları yarattığı, kuvvet kaynağı olduğu ilk payitahttı.
"Özellikle Sinan döneminde İstanbul'un camilerle bezenmesi, ortaya mimari üzerinden ifade edilen bir hiyerarşi çıkmasına yol açmıştı. İstanbul ve Edirne'deki selatin camileri dört minareliydi; kısacası, beş minareli Medine'deki Mescid-i Nebevi ve altı minareli Harem-i Şerif'e gereken saygı gösterilmiş oluyordu. Taşradakilerde ise durum farklıydı , bunların bir ya da iki minaresi olurdu. Böylece, payitahtın taşra üzerindeki egemenliği bir kez de mimariyle sembolize edilmişti."
Sayfa 244 - KronikKitabı okudu
Rauf Denktaş'ın,Şerif Hüseyin Anısı
Küçük yaşta Rauf Denktaş babasıyla birlikte zaman zaman Kıbrıs'ta sürgünde bulunan Şerif Hüseyin'in evine ziyaret edermiş.Rauf Denktaş o günlerde gördüklerini Nevzat Yalçıntaş'a şöyle nakletmiş:"Babamla yanına gittiğimizde hep aynı olay tekrarlanıyordu.Babam onun elini öper,o da anlatmaya başladı,Şerif hazretleri:' aah,
Sayfa 206 - KRONİKKitabı okudu
Reklam
588 öğeden 301 ile 310 arasındakiler gösteriliyor.