Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
SOKAKTAKİ ADAM VE YEĞENİM
Sokaktaki adam yeğenimden daha yakın bana. Meçhul olduğu için yakın, mağdur olduğu için yakın, meseleleri olduğu için yakın… Mesele olduğu için yakın. Karabeti kadar bağlamak, hayat hakkının kanla fethedildiği aşiret nizamı için abes olmayabilir. Aynı gök, aynı çadır, aynı gelenek. Kitap, büyüklerin öğütleri. Herkesin aynı dikkatli okuduğu bir ihmihal. Zaten insan münasebetlerini sperma'ya bağlamak insanı hayvanlaştırmak. Bu adam beni tanımaz, sevmez, beğenmez. Değer hükümlerimiz taban tabana zıt. El sıkışmamıza ne lüzum var? Ne hatıramızda iştirak var, ne rüyalarımızda. Pamuk ipliğinden biraz daha sağlam tek bağ: düşünce birliği. O da rüzgârın her an tehdit ettiği bir kandil. Düşünce birliği düşünen insanlar arasında olur. İnsanların kaçta kaçı düşünür? Düşünenlerin kaçta kaçı karşılaşır ve açılır birbirine? Burası Doğu. Ahırdan boşalan her azgın eşeğini vaktinizi, eserinizi, gururunuzu çiğnemek için plansız geldiği ülke. Bu adam bana ne verdi? Hiç. Ne verecek? Hiç. İnsanlığa mirası? Hiç. Ama istediği zaman vaktimi gasp edebilir, neşemi gasp edebilir. Müdafaasızım. Mabeuf'ün ağaçları, kitapları var, Marius'ün rüyaları. Anjolras'ın sevgilisi ihtilal. Karamazov baba bahtiyar bir domuz. Hayattaki trajediler sahnedekiler gibi olmaz. Promethe'nin katlandığı işkence Eşil'in eserinde kaç sayfa tutar. İşkence tekerrür ettikçe işkence olmaktan çıkar, seyirci için. Ciğerinizi akbabalar kemiriyormuş. İlk şikayetiniz bir sempati çizgisi yaratabilir çehrelerde. Sonra unutulursunuz.
12.08.1963
Bu Peygamberin (as) deyimiyle: "Allah'ın. dilediğinin gönlüne düşürdüğü aydınlık" olan bir bilgi ve bilmedir. Kur'an'da çoğunlukla "Kitab" ile birlikte Allah'ın vergisi olarak belirtilen ve peygamberlerin insan için getirdiği hikmet budur Promethe'nin tanrılar göğünden kaçırıp kışın dondurucu karanlık ve soğuğuna duçar olmuş insanlara verdiği ateş de bu aydınlığın ta kendisidir! Sokrates in hep söylediği ve "Her kim ona sahip olursa tehlikelerden korunmuş olur." dediği ve talebelerinin de sürekli aradığı; Pythagoras'un: "Biz ona sahip değiliz, belki onu sevenleriz, onun dostlarıyız."
Sayfa 132 - Fecr yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Promethe
Kalbinde her dakîka şu ulvî tahassürün Minkâr-ı âteşini duy, dâimâ düşün: Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım? Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım? Yükselmek âsmâna ve gülmek ne tatlı şey! Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa. Ey Müştâk-ı feyz ü nûr olan âtî milletin Meçhul elektrikçisi, aktâr-ı fikretin Yüklen, getir -ne varsa- biraz meskenet-fiken, Bir parça rûhu, benliği, idrâki besleyen Esmar-ı bünye-hîzini; boş durmasın elin. Gör dâimâ önünde esâtîr-i evvelin Gökten dehâ-yı nârı çalan kahramânını. Varsın bulunmasın bilecek nâm-ü şanını.
Bazı şeyler vardır ki bir kanunla, bir emirle, bir düdük çalarak düzeltilebilir. Ama bazı şeyler vardır ki; kanunla, emirle, milletçe omuz omuza boğuştuğumuz halde düzelmezler. Fesi atar, şapkayı giyer adam; ama alnında fesin izi vardır. Siz, sarıkla gezmeyi yasaklarsınız. Kimse sarıkla dolaşmaz ama bazı insanların başındaki görünmeyen sarıkları yok edemezsiniz. Çünkü onlar zihniyetin içindedir. Zihniyet, binlerce yılın birikimidir. O birikimi bir anda yok edemezsiniz; boğuşursunuz onunla sadece... Yeni bir zihniyet, yeni bir ahlak yerleştirinceye kadar boğuşursunuz ve sonunda muvaffak olursunuz. Atatürk
Türkiye'de herkesin milli ve dünyevi, modern ve demokratik bir terbiye alması esastır. Eğitimin milli olmasından maksat; gençleri, yaşayan bütün kurumları, düşünce ve idealleriyle milli topluma uydurmaktır. Dünyevi kelimesinden hedeflenen anlam, eğitimin laik olması, düşünceyi daraltan ve vicdan özgürlüğünü kıran her türlü dini etkiden uzak bulunmaktır. Modern deyimiyle, eğitimin, yöntemler ve teknikler bakımından en yeni bilimsel kurallara göre sürdürülmesi; demokratiklik ile de eğitim ve öğretimin bütün olanaklarından kadın-erkek tüm ulus bireylerinin eşit derecede yararlanması, serveti ve toplumdaki yeri ne olursa olsun her gencin yeteneği ve zekası derecesinde öğrenim görebilmesine hiçbir engelin konmaması düşünülmelidir. Mustafa Necati
Atatürk de, yurtdışına gidecek öğrencilere çektiği telgrafta şöyle diyordu: "Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum. Volkan olup dönmelisiniz."
Reklam
Maarif Vekili Mustafa Necati
Aziz genç, önünde yeni ve feyizli bir ufuk açılmıştır. Bu ufka doğru çok kuvvetli bir şevk ve heyecanla atlayacağından eminim. Gideceğin ilim ve irfan diyarında yılmak bilmeyen hudutsuz bir azim ile çalışmak hem vazifen ve hem de borcundur. Bulunacağın yerlerde her şeyden azami nispette istifadeyi düşünmekle beraber, bir Türk gencine yakışacak bir surette hareket ederek etrafında bulunanların muhabbetini, takdirini kazanmalısın. Senin aziz vatanın birçok umutlar besleyerek ne azim ve fedakarlılıklarla gönderdiğini unutma. Ona göre çalış. Yolun açık olsun. Muvaffakiyetler dilerim. Maarif Vekili
Yarın milli bayramımız, gurbette milli bayram, ne hazin şey. Enver Ziya Karal / Tarihçi
Sayfa 110Kitabı okudu
Bir Mektubun Son Cümlesi
Müsaadenizle babacığım ellerinize sarılır, ruhumun bütün kudret ve hasretiyle öper öperim, babacığım, babacığım. Oğlunuz Sabahattin Eyüboğlu
Sayfa 127Kitabı okudu
Her cumartesi gecesi hepimiz bilirdik ki şişman kadın kıskançlık yapacak, bağıracak, ağlayacak ve mükemmel bir dayak yiyecektir. Sonra pazar sabahı ikisi de şık ve mesut, kolkola gezmeye gidecekler. Erkek, "Ne yapayım" derdi, "Karım dayak istiyor". Kadın, "Ne yapayım" derdi, "Kocam dövmekten zevk alıyor!" Samet Ağaoğlu / Hikayeci, Hukukçu, Siyasetçi
Sayfa 135Kitabı okudu
Reklam
Bir buçuk senenin günleri ve geceler, birbiri ardından o kadar süratle geçti ki; elimde valizlerim, kendimi istasyonun bekleme salonunda bulduğum zaman, sabahtan beri duyduğum hüzün hayrete dönüştü. Biri Rus, diğer Leh iki arkadaşla beraberdim. Yüzlerini belki ömrümde bir daha görmeyecektim. Bir tesadüf bizi aynı binanın içinde yanyana getirmişti. Birkaç dakika sonra onlardan bana ve benden onlara birer mazi çehresinden başka bir şey kalmayacaktı. Öyle ise haydi büfeye! Şu ana kadar, hep gelecek günlerin şerefine dubleleri kaldırdık Şimdi artık geride kalmış hatıralar ve hayat parçası için içeceğiz. Tren yavaş yavaş kalkıncaya kadar bu hatıraları hep beraber ve hepsini birden birbirimize anlatmak ihtiyacı içinde kaldık. Sonra Strassbourg arkamda gittikçe ufalan biz dizi ışık halinde uzaklaştı. Ben Türkiye'den binlerce kilometre uzaktaki bu yağmurlu ve rutubetli şehre, bu şehrin göğsünde her milletten yüzlerce genci taşıyan üniversitesine, açsız ve çürük dişli Alzaslı erkeğe, güzel, yeşil gözlü ve kaba dilli Alzaslı kıza alıştım Samet Ağaoğlu / Hikayeci, Hukukçu, Siyasetçi
Sayfa 136Kitabı okudu
Alzaslı kız ve Alzas'ta okuyan yabancı talebe! Bunlar unutmak tesellisini bulmaya, unutulmak acısını tatmaya mecburdurlar. Güzel bir tesadüf onları yanyana getiriyor, biliyorlar ki, bir gün ayrılacaklar. Çılgın bir hevesle seneleri, günleri, geceleri ve hatta dakikaları durdurmaya çalışıyorlar. Mademki bir gün öleceğiz!" demiyorlar; "Mademki nihayet buradan gidecez" diyorlar. Samet Ağaoğlu / Hikayeci, Hukukçu, Siyasetçi
Sayfa 137Kitabı okudu
1930'larda Türk Lirası'nın değeri!
1930'larda bir Türk Lirası, resmi kurda ve piyasada 2,5 Mark değerindeydi. 1935'ten sonra ise Nazi hükümeti, Registermark'ı icat etti ve dışarıdan döviz olarak gelen bir Türk Lirası'na 6,5 Mark ödemeye başladı. Öğrenci bursumuz 96 liraydı. Alman öğrenciler, ayda 100-150 Mark'la geçinirken biz 650 Mark alıyorduk. Bu para o dönemde bize bol bol yetiyordu. Onu için bazen Kempinski, Mampe gibi ünlü restoranlara giderdim; iyi giyinir ve giysilerimi Kurfürstendamm'ın yan sokaklarından birinde terzi dükkanı olan Müller'e diktirirdim. Günlük, spor ve resmi giysilerim dışında bir frakım ve bir smokinim de vardı; iyi tanınmış ailelerin evlerine davet edilirdim. Ekrem Akurgal / Arkeolog
Sayfa 148Kitabı okudu
102 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.