Maddenin varlığıyla yemek lezzetli olur. Nasıl ki tat, ancak dilde; dinlemek ancak kulaklardadır. Manevi sıfat da an- cak kalbte olur. Binaenaleyh kalbi olmayan bir kimsenin bu hissi yoktur. Tıpkı dinlemeyen ve görmeyen bir kimse gibi, bu kimse için nağmelerin, güzel süretler ve renklerin lezzeti bahis mevzuu değildir. Her insan için kalbin oluşu şart değildir. Eğer her insan için olsaydı, o vakit şu âyetin hükmü sahih olmazdı: "Muhakkak ki bu sûrede anılan- larda aklı olan yahut kendisi huzurlu bir kalb içinde ol- duğu halde kulak veren kimse için bir ihtar (bir ibret dersi) vardır.,, (Kaf: 37)
Baş kahramanımız Rümeysa yıllar önce anne ve babasını kazada kaybetmiş genç bir kız.
Bir gün yanına tanımadığı birisi gelir babasının günlüklerini verir ve onun hayatta olduğunu söyler.
Bu günlükler bizi Özbekistan’a götürüyor.Orada Adem hoca’dan renklerin büyülü dünyasını okuyoruz.Her rengin kendine has bir hikayesi var.
Adem Hoca bizlere Şah-ı Nakşıbend hazretlerini anlatıyor bizler de can kulağı ile dinliyoruz.
Yazarın okuduğum 3. Kitabı..3’üde birbirinden güzeldi.
Sadiye hanımın Kaleminin farklı bir lezzeti var.İnsan okudukça daha çok okumak istiyor.Sayfalarının arasında kaybolmanız mümkün.
Altını çizdiğim ve sahiplendiğim bir sürü cümlem oldu.
İçeriği dolu dolu,maneviyat yüklü bir eser.Ben çok severek okudum siz değerli arkadaşlarıma da tavsiye ederim
NakkaşSadiye Erol Aykaç · Nesil Yayınları · 2022241 okunma
Platon aynı zamanda mizah ve ironiyi de kullanır. Bu onun için bir nevi tuz gibidir. Platon bu tuzu, anlatımının aşırı zengin ve tatlı lezzeti insanların ağzının tadını kaçırmasın diye kullanmaktadır: Sofistlerin sahte tavırları, kişisel gösterileri ya da incelikten uzak hareketleri Thrasymachus'un densiz kahkahaları ve kasıntılı yürüyüşü gibi. Kötü niyeti, sivri uçlu kalemiyle hassas bir şekilde ele alır. Hatta bir yerde Thrasymachus'un yüzünün kızardığı bile görülmektedir. Platon, gençlerin yüzünün kızarmasından çok değişik bir şekilde bahseder. Mesela, Protogoras'taki Hippokrates'in yüzünün kızarması gibi. Büyük sofist Protogoras'ın, Atina'da Callicles'in evinde olduğu söylenir ve azimli genç bilgin Hippokrates onu dinlemek için sabah erkenden uyanmıştır. Gün ağarmadan önce Sokrates'i de yanına alır ve Protogoras'ın yanına giderler. Avluda beklerlerken Hippokrates kendi entelektüel amaçlarından bahseder ve sonrasında kendine olan bu aşırı güveninden dolayı yüzü kızarır. Tam o sırada güneş ilk ışıklarıyla doğarken kızaran yüzü de ortaya çıkar. Kai hos eipen erytriasas, êdê gar hypephaine ti êmeras ôste kataphanê auton genesthai. (Konuşurken yüzü kızardı, tam o esnada gün ağarınca yüzü ortaya çıktı.) Bu sahneyi bu kadar net olarak aktaran birisinde kesinlikle bir sanatçı inceliği ve renklerin inceliğini kavrayabilen keskin bir göz vardır. Platonik Sokrates, Lysis'te "Zavallı bir varlığım ben," demektedir. Bir gencin daha yüzü kızarmıştır, "Zavallı bir varlığım ben, sadece tek bir yeteneğim var, o da seveni ve sevileni ilk bakışta ayırt edebilmemdir."
Şu an bile
Bilge adamların gençliklerini tefekkürle tükettiği kulelerden
Çıkıp gelmesine ve konuşmasına değer veriyorum
Ama onları dinlerken,
Sevgilimin fısıltılarındaki lezzeti bulamıyorum.
Yan yana uykuya dalmak üzereyken, karmaşık renklerin mırıltısı;
Küçük bilge sözcükler ve küçük zekice sözcükler
Su kadar şehvetli , arzuyla ballanmış.
Şu an bile
Hâlâ aklımda, servileri ve dupduru gülleri,
Yüce mavi dalları ve küçük gri tepeleri,
bir de denizin sesini ne kadar sevdiğim.
Günlerden bir gün
Yabancı gözler ve kelebeklere benzeyen eller gördüm;
Sabahları sırf benim için kekiklerden tarlakuşları havalandı
Ve çocuklar yıkanmaya küçük derelere geldi.
Şu an bile
yaşamın sıcak tadına vardığımı biliyorum
Büyük şölenlerde, yeşil fincanlar ve altın takımlar kullandığımı.
Sevgilimden yansıyan ebedî ışığın apak bir sağanak halinde,
Kısacık ve çoktan unutulmuş bir zaman için
Gözlerime dolduğunu.
seslen bana
senin sesin iyidir.
hüznün o samimi sonunda yeşeren
garip otun sesidir senin sesin.
bu suskun asrın boyutlarında ben,
bir sokağın metindeki tasnif idraki tadından daha yalnızım.
gel ve yalnızlığımın ne kadar büyük olduğunu anlatayım sana.
ve benim yalnızım öngörmezdi eskiden, surların gece baskınını
ve aşkın biricikliği işte
seslen bana
senin sesin iyidir.
hüznün o samimi sonunda yeşeren
garip otun sesidir senin sesin.
bu suskun asrın boyutlarında ben,
bir sokağın metindeki tasnif idraki tadından daha yalnızım.
gel ve yalnızlığımın ne kadar büyük olduğunu anlatayım sana.
ve benim yalnızım öngörmezdi eskiden, surların gece baskınını
ve aşkın biricikliği işte