" Evren, tekâmül üzerine kurulmuştur. Varlıklar, tamamlanana kadar hayata gelip giderler. Böyle diyeceğimi sanıyorsun, değil mi? Tekâmül ne demek, biliyor musun? Olgunlaşma, demek. Evrim demek. Peki, bunların ne olduğunu biliyor musun? Söyleyeyim. Olgunlaşma, kimseye ve hiçbir şeye güvenmemeyi öğrenmektir. Evrimse, boş bir ağızla dolup, gerektiğinde insan eti yiyecek kadar keskin dişlere kavuşmaktır. Yeniden doğmak, ölümden sonra hayat, sonsuz bir ruh. Çocukça bütün bunlar. Ölümden sonra hayatta kalan hiçbir şey yoktur. Beden, insan zihninin organik düzeneğidir. Çalışıyorsa, hayattaysa düşünce üretir. Beyindeki elektrik akımının sona ermesiyle ne ruh kalır ne de zihin. Nasıl bir akü, elektriğin kendisi olduğunu iddia etmezse, insan da enerjinin kaynağı olduğundan söz edemez. "
güzelliklerine ve güçlü kalma yeteneklerine rağmen, kurtlardan kimi zaman şöyle söz edilir: “Ah, çok açsın, dişlerin çok keskin, arzuların çok yoğun.” Kurtlar gibi, kadınlarla ilgili olarak da bazen sadece belli huylan, sadece belli, kısıtlı arzulan kabul edilebilirmiş gibi konuşulur. Bu tavra genellikle, kadının büyüklüğü, boyu, yürüyüşü ve şeklinin, tek ya da istisnai bir ideale uygun olup olmadığına göre, ahlâki bir iyilik ya da kötülük tutumu eklenir. Tek bir güzellik ve davranış idealine uyan huy, tavır ve çerçevelere sokulmaya çalışılan kadınlar, hem beden hem de ruh açısından tutsak düşer ve bir daha özgüıleşemezler.
Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Arafta kalmak...
Kemal sayar bir eserinde der ki;"İnsan bedeniyle değil ruhu ile yaşar bu dünyada " Kelimeler ruhu kanatlandırır. İnsanın dış süretinden ziyade iç dünyasıdır, insanı ayakta tutan.İnsanı kendi iç dünyasında dalgalı- çalkantılı hisleri bizlere yaşatan, ruhumuzun beden elbisesi suretinde yaşadığımız bu dünya hayatımızda, yaşadığımız -yaşayamadıklarimızın iç dünyamızdaki bir ruh halini, hissini ve daha da önemlisi arâfta sıkışmışlığımızın bize yaşattığının bir işareti ve göstergesidir. '" Ayrıca bir de şöyle bir durum söz konusudur. "Istisna olanlarımız" toplumumuzda bu istisna içinde ve bu farkindaliğı yaşayamayan insanımız ile ilgili olarak Gürkan sekmen "El yapımı ruhlar "isimli eserinde ifade ettiği gibi yaşadığımız toplumda beden suretine özen ve önemi gösterdiği kadar kendi ruhuna ayna tutmayan bir idrâksizliği- düşuncesizliği yaşayan bir insan ve toplum haline dönüşmüşlüğü yaşıyor insanoğlu.. Kalblerin, Allah'ın zikriyle mutmain ve yatışmış olmayan ve âyette zikredilen" kalblerin yanlızca Allah'ın zikriyle yatışması ve huzur bulması halini yaşayamıyor.
Yaşamak yitirmektir" dedi. "Beden doyar ve yalnız kalır. Ruh doymaz Açtır hep. Av arar. Kuytuları sever, karanlığı. Ordan doğanlar görenlerdir. Ağıtlar veda­laşmaydı. Dünyayla ve insanla. Ne olabilirdi ki bir çeviri? Kül! Ancak kül! Gövdem gibi. ve Senin kalbinde".
Sayfa 45 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Ruh-beden ilişkisi için lir üzerinden bir metafor
Ruh lirin akortlu hali veya ahenkli sesine, beden de söz konusu çalgının telleri ve gövdesine benzer. Bu yüzden, nasıl ki çalgının gövdesi parçalanıp telleri kopunca ahenkli ses de yok olup gidiyorsa, aynı şekilde bedenin de ruhun ölümünden sonra yok olup gitmesi çok muhtemeldir.
"Seni seviyorum,” dedim bir kez daha ve titrek elimi uzatarak elini tuttum, dudaklarıma götürdüm, öptüm. Hiç karşı koymadı ama olduğu yerde hafifçe sindi. Haşin değil fakat çatık kaşların eşlik ettiği, kederli ve şaşkın bakışını görebiliyordum. Ardından bir karara varmış gibi elimi kendine doğru çekti ve aynı anda kendisi de biraz öne
Reklam
617 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.