İşte size tekrar tekrar okunmalık bir eser... Özellikle 'Yeraltı' bölümü. Yıllar önce farklı zamanlarda iki defa okumuştum ve yayınevi değiştirip yeniden okudum. Ve bu defa gerek çeviri kalitesi, gerekse belli bir zihin birikiminden dolayı çok daha fazla tat aldım.
Bazı yazarların ruh halini, karakterini tamamiyle ortaya koyan eserler vardır. Mesela bana göre Kafka için 'Babaya Mektuplar'ı buna örnektir. Dostoyevski içinse kesinlikle bu eserin özellikle ilk bölümü...
Eserde baş karakterinizin bir adı yok, tipinin tarifi yok. Sadece kendi ile ilgili 'çirkin' olduğunu belirten bir kaç cümle ile tanımlanmış. Ki bende bunun tam tersi bir izlenim uyandı. Niye bilmiyorum? Yazar 'Yeraltı' nda yaptığı tasvirler; içinde bulunduğu çıkmazlar ve çevresiyle ilgili, insanlarla ilgili yaptığı tahlillerle beni büyüledi. Oraya, 'Yeraltı'na, onun dünyasına gitmek istedim. Gittim de. Ama keşke hep orada kalsaydık. Zira ikinci kısımda isimsiz karakterimizi sıkça tokatlama isteği ile karşı karşıya kaldım. Bakmayın cidden öyle. O kadar güzel tahliller yapan, eşsiz söylemlerde bulunan adam; kendi iç dünyasıyla sohbetine başka insanları karıştırdığı vakit, bambaşka bir insan oluverdi. Yine de güzeldi fakat ilk bölümün tadı enfesti.
Çiz çiz kitapta boşluk kalmadı. Bu da demektir ki; baş ucu kitabı olarak rastgele sayfa açıp okumalık bir eser...
Son oralar diyorum ki; ben tarafından şiddetle tavsiye olunur. Tekrar tekrar okuyunuz.