Sen gece güneşisin aydınlık ve sıcak
Kurtar beni bu zindan gecelerden
Sonsuz aydınlığa çıkar düşüncemi
Isıt hür sıcaklığında avuçlarının
Üşüyen ellerimi tut yorgun gözlerime bak
Yine bir rüzgar esiyor karlı tepelerden
Soğuk bir karanlık sardı gecemi
Bir karanlık ki ölüme yakın
Bir karanlık ki Tanrı’ya uzak
Kurtar beni bu kapkara düşüncelerden
Uzat ufkuma ne olur aydınlık ellerini
Gözlerinde ebedi merhametiyle Tanrı’nın
Bir ölüm sükûnu getir kucak kucak
O bütün düşüncelerin bittiği yerden
Korkuyorum korkuyorum bırakma beni
Zaman yırtılıyor. Çocukluğun puslu toprakları nerede? Ya o karanlık uzaydaki eliptik güneşler nerede? Boşluğa düşmüş yol nerede? Mevsimler anlamlarını yitirdi. Yarın? Dün? Bu sözcüklerin anlamı ne? Yalnızca şimdik, zaman var. Bir bakıyorsunuz kar yağıyor. Bir bakıyorsunuz yağmur. Güneş açıyor, rüzgar esiyor.
Tüm bunlar şimdide. Bunlar olmadı, olmayacak Şimdi var. Hep var. Hepsi birden var. Çünkü olaylar bende yaşıyor, zamanda değil. Ve bendeki her şey şimdiki zamanda.
Ben yoruldum. Genel yoruldum böyle, komple yoruldum. Saçlarım bile yoruldu yani, tepeden tırnağa diyorum, ciğerlerim dahil, daha nasıl uzatabilirim? Uzatmayayım. Kafamın içinde rüzgârlar esiyor. Rüzgar sevmem. Yani severim de motosiklet binerken ya da işte başka aksiyonel vaziyetlerde .Kafa içi rüzgarları iyi değil. Bir keresinde Kaçkarlara çıkmıştım, orada yayla evleri var işte, var tabii, insanlar nerede kalacak, işte o evlerde kışın da kalan oluyor mu diye sormuştum. Dediler ki "Aşağıdaki yaylada bir kış üç genç kaldılar, sonra delirdiler." "Nasıl yani delirdiler?" dedim, "Rüzgar sesinden," dediler. Oralarda hava sertleşince rüzgar sesi çığlığa benzermiş. Çığlık duymaktan delirmişler. Çığlık duymak delirtir. Bilmiyorum. Bana mantıklı geldi. Delirmeyi mantıklı buluyorum.
Bir belgeselde