"Sabır dünyayı kucaklayan Kaf dağı da olsa, Ayrılığın güneşinde kar gibi erirdi." (Divan-ı Kebir,227)
kimi sevsek mağaralar ve onun elleriyiz ölüm belki bir dağa dönüşmüştür ve dağ artık biziz adanmış yarayız uzakta ve uzakta çırpınan o ki hep başkasının toprağındayız ve değiliz beklemek hududunda iz sürdükçe masal ve zaman resmedilen kurban ya da belki bir sabır geleneğiyiz belki akşamı bekleyen çocuklarız, belki kan yaklaşsak çünkü bin yıllık rızadır şehir ve yeis çünkü, dediniz: dağı tanıyan nasıl tanımaz uçurumu; bundandır ölüm belki bir dağa dönüşmüştür ve dağ artık biziz
Reklam
Tarık bin Ziyad civardaki dağı ele geçirip buraya yerleşmiş, bu yere Cebel-i Tarık denilmiştir. Tarık da hemen sahilde olan gemilerini yakarak, askerine" Eğer sabır ve sebat ederseniz muzaffer olarak Endülüs'ü fethedersiniz. Yoksa düşman hepimizi denize döker." demişti.
Onlar, Gök-Hun'lardan bugüne kadar Bütün zaferlerin müjdecileri... Serhat boylarında bin yıldan beri Yerleri gökleri tutan bayraktır. Onlar Köroğlu'nda, Dadaloğlu'nda Meydanları gümbür gümbür dolduran nâra Yunus'ta Dertli Dolap, Emrah'ta kara sevda Ve Dedem Korkut'ta "Kanlu akan ırmak"tır. Onların şimdi uzak, yaban dağ köylerinde Ne bir karış toprağı, ne tutacak bir dalı Mintanları, kasketleri yırtık yamalı Ayakları çıplaktır. Önce yakar, kavurur ağustos güneşleri Ecel gibi eser sonra üstlerine kara yel Ne yüzleri yüzdür, ne elleri el... Ne ayakları ayaktır. Evim gibi bildiğim kerpiçten evlerinin Ne içinde ışığı, ne önünde suyu var Varları-yokları: kara gözlü çocuklar Birkaç davar, birkaç kilim, birkaç yataktır. "Gel" deyince geldiler, "ver" deyince verdiler "Öl" deyince öldüler Yemen'de bile... Yürekleri öyle sıcak, esmer yüzleri Öylesine yumuşaktır. Ne isyan, ne ihanet düne-bugüne... Kubbelerden huzur, minarelerden sabır Duyarak yaşadılar böyle kaç asır Onların alnı açık, yüzleri aktır... Onlar bize bazan ruhumuz kadar yakın Bazan da Kaf dağı kadar uzaktır.
Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun. Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun. Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın. Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse sen osun. Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun. Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun. Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N'olcak ki, bırak patronlar seni kovsun! Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça, (bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun.
kargo
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun. Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun! Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri
Sayfa 9 - Metis Yayınları
Reklam
208 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.