Sabahattin Ali kadar kimse beni mutsuz edemez, hüznü yaşatamaz demiştim kendime, ama Livaneli beni mutsuzluğun ötesine başka bir boyuta geçirdi, acının katmanlarıyla derinlikleriyle tanıştırdı, kimiklerime kadar hissettirdi aşkı, acıyı, karanlığı, umutsuzluğu, ve gerçekten huzrsuzluğu...her gün televizyonda duyduğumuz ve gördüğümüz binlerce korkunç hikaye vardır çok da hissedemediğimiz "İnsanoğlu bu, her gün aynı şeyler farklı yerlerde yaşanıyor, elden ne geliyor ki" deyip biraz üzülmüş sonra unuttuğumuz binlerce hayat var, peki neden bilmediğim bir insanın hayatı benim canımı bu kadar yakmıştı ve gözyaşlarına boğmuştu anlamıyordum neydi bizi bağlayan nokta?modern dünyanın bizden koparıp aldığı en hayati ve insani şey "duygularımız" olduğunu düşünüyorum ve Livaneli okuduğumda tekrar tekrar hatırlayıp kendim için üzülüyorum. insan öldürmek için ne çok bahane ne çok saçma sebep bulabiliyormuş diye geçiriyordum içimden kitabi okurken. Livaneli'nin de dediği gibi "bütün iktidarlar öldürür, bazıları daha az bazıları daha fazla," kitabın ilk sayfasında bir söz geçiyordu "Beni alıp tekrar karnına soksan bile koruyamazsın artık anne" hiçbir medeniyet hiçbir uygarlık zulmü aşamadı, değişir mi insan fıtratı hiç? insanın zulmü, vahşiliği, cellatlığı ;merhameti, sevgiyi, adaleti her zaman aşmıştır. Ne çok Hüseyinler ne çok Meleknazlar öldürülmüştü din adına, iktidar adına, bitmek bilmeyen hayvani hırslar uğruna...