"Bir kafa ne denli hakikat taşır, ne denli hakikata çekinmeden atılabilir? Benim için, gittikçe, değerlerin hakiki ölçüsti halini alan budur. Yanlış düşünce (ideale inanç) körlük değildir, korkaklıktır... Bilgi içinde her fetih, her ileri adım cesaretten, kendine karşı sertlikten, kendine karşı temizlikten doğar."
"Fazla karışığım ve bu beni korkutuyor. Söyleyeceğim herhangi bir kelime yanlış olur ya da doğruysa bile yanlış algılanır diye korkuyorum. Her tarafım karanlık, önümü göremediğim bir geleceğin parçasıyım. Bedenim itaat etmek zorunda olan bir mahkumken, zihnim ucu bucağı olmayan özgür bir kuş gibi. Her düşünce yeni bir kaos, her anı yeni bir girdaba gebe sanki. Özgür olduğunu düşündüğüm zihnim bile düşüncelerini kendine hapsediyor, susuyor. "
İçinde en iyi olan ne varsa muhteşem
bir akışla dışarı taşıyordu. Sadece onu düşünmek bile Martin Eden’ı
yüceltiyor, saflaştırıyor, daha iyi biri haline getiriyor ve daha da iyi olmak
istemesine yol açıyordu. Onun için yeni bir şeydi bu.
Gözleri görmek için yaratılmıştı, ama o ana dek
dünyanın sürekli değişen görüntüleriyle dolu ve kendine bakmak yerine
dünyaya bakmakla meşguldüler. Aynada yirmi yaşındaki bir gencin başını
ve yüzünü gördü, ama böylesi kıymetlendirmelere alışık olmadığı için
görüntüsüne nasıl değer biçeceğini bilemedi.
Mantığı, duyguları tarafından gasp edilen genç, daha önce
tanımadığı güçlü heyecanlarla sarsılıp titriyor, hislerin yücelerek manevi bir
hale bürünüp hayatın zirvesinin ötesine taşındığı bir duyarlılık denizinde,
hazlar içinde sürükleniyordu.