Herkese selam. Yani ne demeliyim bilmiyorum gerçekten güzel başlamıştı. Hele o puntolar ve kısa bölümler... Aman Allah'ım nasıl ağız sulandırıcı nasıl hızlı hızlı akıyordu. Sonra araya saçma bir tiyatro oyunu muhabbeti girdi yaklaşık bi 100 küsür sayfa...sonra evet son, vurucu olmuştu ama neye yarar... Ben kopmuş gitmişim hikayeden. Çok üzüldüm açıkçası. O kısım atılsa net 10 puan alacaktı benden. O kadar beğenmiştim. :( Konuya geçiyorum; New York'a İngiltere'den sürülmüş bir tiyatro öğrencisi olan Claire Wright adlı kızımız hem parasız hem de yeşil kartsız zor günler geçirdiğinden ne iş olsa yaparım modunda gezmektedir. Kendisinden sorumlu olan Marcie'nin boşanma avukatlarıyla çalışmak ister misin sorusu üzerine hem oyunculuğuna hem de maddi durumuna iyi gelecek bir işin kapıları ardına kadar açılacaktır; eşlerini aldatan kocaları oyunculuk yeteneğini kullanıp otel barlarında tongaya düşürerek boşanma davalarında delil oluşturmaktadır. Fakat bir gün Claire hayatında ilk kez bir adam tarafından savuşturulur; Patrick Folger... Adam sadık, dürüst ve çok çekici bir edebiyat profesörüdür. Claire adamın karısına bu işten vazgeçmesini, eşinin gayet düzgün bir adam olduğunu söyler ve parasını alıp yoluna bakar. Fakat ertesi gün kadının öldüğü haberini alınca şok olur. Tabii ki ilk şüpheli daima eş ya da partner olduğu için şüphelimiz Patrick'tir. Polis Claire’i şüpheliyi itirafa zorlamak için muazzam oyunculuk yeteneği ile sahneye alır. Claire ise hayatının en ölümcül oyununu oynadığından habersizdir. Herkese keyifli okumalar.
İlk sayısından itibaren Türkiye’nin tüm seslerini sayfalarına taşıma titizliği ve enerjisiyle öne çıkan İzdiham, yepyeni bir tasarımla okura sürpriz yapmaya devam ediyor. Ses getiren kapak tasarımları, etkileyici yazı ve şiirlerle dikkat çeken popüler edebiyat dergisi İzdiham, Eylül-Ekim sayısında “AYRILIK ELMAYLA BAŞLADI” sözü ile yeni bir döneme
İnceleme yerine şu paragrafı bırakıyorum:
"Kocaları sürülen, yavrularının karınları düşman süngüleriyle deşilen kadınların talihi! Ak sakallarından tutup sürüklenen ihtiyarların talihi! Cephekerde, bize söven, yüzümüze tüküren düşmanlarımızın menfaatleri için, kanlarını sebil eden gençlerimizin talihi!.. Bu gece rüyama gene Şişkof girecek. Gene beni mezarlara götürüp ölen askerlerin üniformalarını gösterecek. "Sen, sen Sadık Turan, sırtında düşman üniforması Rusya'ya karşı harp ettin" diyecek! Gene soğuk terler döküp sabahı kim bilir nasıl edeceğim. Düşman üniforması... Düşmanım kim? Siz değil misiniz Şişkof! Yalanla dolanla memleketimi istilâ ettiniz. Himayenize girmekle topraklarımız, malımız, mülkümüz, dinimiz korunacak diye, sizden öncekiler söz verdiler. Teslim olduk. O millet, yurdunu her şeyden çok sevdiğinden teslim oldu. Silahlarımızı bıraktık. Ya siz?.. Memleketimize girdiğiniz günden beri o toprak kan içinde. Minarelerimizi devirdiniz. Su kemerlerimizi, çeşmelerimizi, heykellerimizi, mermer saraylarımızı atlarınıza ahır yaptınız. Müezzinlerimiz, ezan okumak üzere minarelere çıktıkları vakit, sarhoş askerleriniz, eğlenmek için, kalplerine nişan alma talimi yaptılar..."
.
Bir söylentiye göre:
"Jack London, California Üniversitesinde yazarlık kurslarına devam ederken,
yazdığı öykü denemelerini, 'Gerçek yaşamda rastlanmayacak derecede vahşi sahnelerle dolu.' diye eleştiren profesörüne, 'Bütün bunları gördüm ve yaşadım.' diye cevap vermiş".
Kitabı okuyunca Jack' ın bu hatırası geldi aklıma.
Zaten yazar, Sadık Turan tiplemesi vasıtasıyla kendi anılarını yazmış. Kitabı okudum; bu kitabın kurgu olamayacak kadar gerçeklerle dolu olduğunu düşünüyorum. Çok etkileyici.
Ey Yüce Türk Milleti ! Oluk oluk kanını akıttığın yetmedi mi? Oku, tarihindeki acı hatıralarından ders al, titre ve kendine dön !
.
Korkunç Yıllar'ın Alman esiri Sadık Turan, Alman ordusunun Türkistan taburunda bir Başçavuş şimdi.
"Bitti esirlik yılları bitti artık..."
Rusya'ya karşı Alman orduları savaşı kazanmak için durmadan ilerler. Türk esirlerden pek çoğunu da 'Türkistan' ın bağımsızlığı' diyerek ordularına dahil ederler. Her birinin sırtında Alman üniformaları bağımsızlık için savaşırlar, Rusya' nın baskısı, zulmü ve sürgünlerini artık bitirmek için...
Sadık Turan'ın, sırtında taşıdığı Alman üniforması, bazen övünç bazen utanç kaynağı. Türkistan'ı, Kırım'ı Kızıltaşı, köyünü, ailesini, bağımsızlığı, Türk bağımsızlığını düşününce sadece kendi değil diğer tüm Türk esirler için övünç kaynağı.
Diğer yandan Almanların yaptıklarını da göz önünde tutunca, esirlere nasıl davrandıklarını, gözlerini kırpmadan toplu mezarlara tek kurşunla doldurduklarını, utanç kaynağı...
Savaş biter kaybeden ise Almanlar, Sadık Turan kaçar ordudan yakınlarındansa kimse kalmamıştır orduda. Polonyalı bir köylü ve kendini çok seven Marya ile Rus ordularının arasından geçmek zorundadır, başarırda bunu zorlu bir süreç olsa da.
Şimdiyse,
"Bitti. Esirlik yılları bitti. Ömrümde ilk defa hür hissediyorum kendimi. Hür insanların yaşadığı topraklardayım" demenin tam zamanı fakat ne yazık ki o topraklar kendi toprağı değil...
Bir Cengiz Dağcı kitabı daha kesinlikle okunması gereken.
Yurdunu Kaybeden Adam (Beğeneceğinizi umarak..)
Cengiz Dağcı ağabeyin ''Korkunç Yıllar'' eserinin devamıdır.
Korkunç Yıllarda eserinden tanıdığımız Sadık Turan ve beraberindeki Türkler, Nazi Almanya'sının Türklerden kurulu bir ordu kurması ve sözde, Türkistan'ın istiklali vaadi verilmesi üzerine, esir kampından çıkmış ve Almanya saflarında Ruslara
İzdiham Dergisi, 50. kez çıkmaya hazırlanırken 49. sayının üstünden şöyle bir geçmek iyi olacak.
"Bunaldık Ya Resulallah" niyazını kapağa taşıyan İzdiham, olana bitene kayıtsız kalmayacağını da ilan etmiş oluyor. Arka kapakta da aşkın kötü bir şey olmadığı ama her an kötülük
İlk iki faz deneyleri tamamlanan, son fazı da başarıyla geçerek toplumsal kırılmaları tespit etmek üzere yerini alan dergi
İzdiham - Sayı 47 (Aralık 2020-Ocak 2021)’ın şimdilik son sayısı çıktı. Daha önce nereden alabiliyorsanız aynı yerlerde rahatlıkla bulabilirsiniz. Bu ay Belçika, Mısır ve Azerbaycan’da da olacak.
Az önce
Türkiye'de islam hakkında en deneyimli ve bilgili ilahiyatçılardan biri olan, zamanında müftülük görevlerinde bulunup devletin önemli organlarında çalışmış, kökten dincilerin sonradan ateist olduğu için hiç sevmediği ve bu nedenle vahşice öldürülen Turan Dursun, Kulleteyn adlı kitabında çocukluk anılarından tüm çıplaklığıyla bahsetmiş. Ailesinin