“Sakarya'ya yaklaşıyoruz. Bir millet olarak kalmak için harp etmek ve muzaffer olmak lazımdır. Tam o zaman da maliye durmuştur, ilim, ihtisas ve tecrübe, Mustafa Kemal'e hükmünü söylüyor:
- Hazine'de para kalmamıştır, bulmak ihtimali de yoktur.
İlim, ihtisas, tecrübe... Büyük kelimeler, büyük ve korkunç! Verdiği kararda şu: Türk milleti istiklalini ödeyemez!
Aylık vermek için harbi bırakmak lazımdı.
Mustafa Kemal'in kararı bu değildi. Vatan ve istiklali idi. Ve en iyi kanunu arayıp buldu: "Milletin nesi var, nesi yoksa yüzde kırkını vatan savunması için verecektir."
Sakarya, Dumlupınar, İzmir ve Lozan... hepsini böyle ödedik.
Mustafa Kemal, Büyük Harp'e girmek aleyhinde idi: Kafa ve sanat adamı olduğu için!
Mustafa Kemal Kurtuluş Harbi'ni bırakmak fikrinde asla bulunmadı: Vatan adamı olduğu için!
İşte size bütün kitabın özü: ilim ve vatan adamı olunuz. Hiçbiri yalnız başına, ne sizi, ne de milletini kurtarabilir.”
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber Kılavuz!
Yol onun,varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!
Bütün Türklerin kalpleri Sakarya cephesindedir...
Ne kadar da uzun sürmüştü bilseniz... Tarih kitaplarından hangi gün başlayıp hangi gün bittiğini öğrenerek bu uzunluğu ölçemezsiniz. Sakarya Harbi'nin her dakikası kendi başına bir "zaman" gelen, geldiğini duyuran, giden, gittiğini duyuran bir zamandı.
Kızılay'da otobüs duraklarına önceden sözleşilmiş buluşmalar yağıyor.
Sakarya'da önünden geçtiğim lokantalardan tokuşturulan kadeh sesleri duyuluyor.
Ve anlıyorum ki Ankara'da her şey en az iki kişilik yaşanıyor…
İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akarya
Bir yanda akan benim öbür yanda Sakarya
Su iner yokuşlardan hep basamak basamak
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.…