Madem burada adama ihtiyaçları yok, ne diye bu ilanları basıp dağıtmak zahmetine katlanıyorlar?"
"Biraz kafanı yorsan olmaz mı?"
"Ögrenmek istiyorum."
"Bak!" dedi genç adam. "Bir iş için sana bir adam gerekse ve bir de iş isteyen bir tek adam bulunsa. O zaman sen bu adamın istediğini vermek zorunda kalmaz mısın? Ya, bir de yüz adam olursa, bir düşün..." Takımını bıraktı. Gözleri sertleşmiş, sesi keskinleşmişti. "Bir de yüz adamin iş istediğini düşün. Düşün ki çocukları da var, bu çocuklar da aç. Düşün ki bir pis on sentle çocuklara ancak bir kutu konserve alınabilir; düşün ki beş sentle bile çocuklara hiç olmazsa bir şeyler alınabilir. Karşında da yüz adam var. Sen de onlara beş sent verebilirsin. Zavallılar bu beş senti bile almak için birbirlerini öldürürler. Son çalıştığım işte bana ne veriyorlardı, biliyor musun? Saatte on beş sent. Bir buçuk dolar almak için on saat çalışıyordum. Sonra da orada yatıp kalkamazsın. Üstelik her gün işe gitmek için benzin yakacaksın..." Hiddetten soluyor, gözlerinden tiksinti fışkırıyordu. "İşte bunun için o el ilanlarını bastırıyorlar. Tarlalarda bir insanı saatte on beş sente çalıştırarak elde edeceğin kârla, o ilanlardan yüz binlercesini bastırırsın, anlıyor musun?"