Orhan pamuk kalemiyle yoğrulmuş, farklı renklerin tesiri altında sanatla harmanlanmış, doğrusu yanlışı iç içe girmiş bir hikayenin kırmızı kalemle yazılmış romanı diyebiliriz.
Roman sanatın içindeki doğuşu, gelişimi ve bitişi karakterler üzerinden vermektedir. Tarihle içli dışlı bir hikayeleştirme görüyoruz. Olaylar Osmanlı döneminde gerçekleşirken yer yer kendimizi çok eski dönemlere hikayelere gitmiş görüyoruz. Her dönem her hikaye her sanat birbirine bağlanmış. Geçmişten geleceğe üslubun yaratılış efsanesi de denebilir. Nakış, tezhip, resim çemberinde frenk usulüne hem aşık hem düşman nakkaşların benlik savaşlarıyla seyirlenmiştir. Roman tasvir üzerine kurulmuş diyebiliriz. Bol tasvirli, bol tahlilli bir kurguya sahiptir. Her bölümün bir karakterle isimlendirilmesi farklı bir hava katmış. Her bölümde konuşturulan kişilerin karakterlerinin şekillenişini ve psikolojik dünyalarına misafir olmamız tahlil kısmında oldukça etkiliydi. Bir diğer farklılık konuşturulanların sadece insanlarla sınırlı kalmayıp ölümün, şeytanın, kırmızının vb. gibi şeylerin romanda konuşmacı olması oldukça dikkat çekicidir. Mesela ölümle sohbet etmek ve onun düşüncelerine tanık olmak ayrı bir bakış açısı olmuş. Konuşturulan her konuşmacının bu insan ya da başka bir şey farketmeksizin kendisini aklama ya da karalama şansı sunduğu için önemli bir noktadadır ve haklı haksız denkleminden çok uzaktadır.
Romanın anlatımı kırmızı çizgilerin üstünde ve bu da okur tarafından keskin yorumlanabilir. Bakış açısı sıradanlıktan uzak, toplumun yasaklı pencerelerinin bakış açısından gösteriliyor.