Daha önce gelmiş olmama rağmen, dört yanı kalın duvarlarla çevrili evin sabah alacasındaki koyu gölgeli görüntüsünü yadırgıyorum. Nedenini bilemediğim bir yabancılaşma duygusu doluyor içime.
İlk bakışta aşk ya da aşkın rastlantısallığı gibi yargılar tam da aşkta etkili olan bilinçdışının yasasına göndermede bulunur. Bilinçdışının bilincinde olabiliriz ama onun işleyişinin bilincinde değilizdir; bilinçdışının etkilerinin bilincinde olabiliriz ama onun hangi fenomeninin hangi yaşamsal fenomene nasıl etki ettiğinin bilincinde olmayabiliriz.
“Kişi olmanın kendine özgü tarzına böylesine tutkun biri, sevmeden nereye kadar gidebilir? İnsanın bu hayatta en kolay anlayacağı şey sevilip sevilmediğidir.”
Tuhaf şey -ama hatıralar hoş sanki. Hatta kötü olan, o sırada can sıkan bir şey, hatıralarda nasılsa kötülüğünden arınıyor ve hayalimde harika bir görünüm kazanıyor.
"Ona olan aşkımı asla sözcüklere dökememiştim, ama eğer bakışların da bir dili varsa, dünyanın en aptal insanı bile onun için deli divane olduğumu anlayabilirdi."