Yürek raylarına sığmazsa yollar Yıllar dağını aşamaz kalırsın. Şakakta kışsız, kürünürse karlar Zorlu mevzide, koşamaz kalırsın... Cemâl sayfasında gördüğüm yüz Nakkaşe elinde nâzenin sündüz Ey mâhur bahar, leyl bakışlı gündüz Deryada kurur, taşamaz kalırsın... Sitemde yangı, göz çukurunda su Haydut elde zaman, kurunca pusu Gençlik değirmeni öğütünce us'u Bunak bir isimle coşamaz kalırsın... Ayna içinde ayna, mâzi kitre Tavı geçen kora, nefesler sütre Kuşlar kervanıyla çıkınca hecre Şehbâl açsan da, uçamaz kalırsın...
Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedî. Kâfi değil sadâna Cihân-ı Muhammedî.   Sultan Selîm-i Evvel'i râm etmeyip ecel, Fethetmeliydi âlemi Şan-ı Muhammedî.   Gök nûra garkolur nice yüzbin minâreden Şehbâl açınca Rûh-u Revan-ı Muhammedî   Ervah cümleten görür Allah-ü Ekber'i Akseyleyince arşa Lisan-ı Muhammedî
Reklam
Soru: “Bir fikre davet, cumhur-u ulemanın kabulüne vabestedir, yoksa davet bid'attır, reddedilir"(Bediüzzaman)sözünü açıklar mısınız? Her dava onu iyi bilenlerin sırtında şehbal açar, yükselir. İşi bilmeyen nadanların elinde de heba olur, gider.Bu dünyevi meseleler de böyledir. Onun için büyüklerimiz "yarım hoca dinden, yarım hekim candan eder” demişler. İslam, alimlere ayrı bir değer ve kıymet vermiş, onları yüceltmiştir. "Allahtan en çok alimlerin korkacağı" "bilenlerle bilmiyenlerin bir olamayacağı" "alimin ölümün alemin ölümü olduğu" "alim bir kişiyi gıybetin iki gıybet sayılacağı" vurgulanmıştır. Hatta, Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretleri Ahirzaman alametlerin en fecisinin “alimlerin aşağılanması” olduğunu zikretmiştir. Alime itaat hassasiyetle vurgulanmış, aynı zaman da alimlere de büyük mesuliyetler yüklenmiştir. Çünki avam halk onlara bakarak hareket edecektir. Ondan dolayı, zalim Emevi idaresine beyat etmeyen tabiinin dev imamı Said bin Müseyyeb, diliyle kerhen biat etmesini tavsiye eden dostlarına şöyle demiştir: "Halk bize bakıyor, biz ne yaparsak onu yapıyor. Bu durumda onların hali ne olacak." Bediüzzaman’ın dediği gibi Ulema çoğunluğu bir fikirde birleşmişse, bize düşen onlara uymaktır.Tirmizi nin bir rivayetinde:"Ümmetimin çoğunluğu bir hata da birleşmez" deniyor ki, aynı hakikate işaret eder. Bunun aksi şaz görüşlere itibar etmemek gerekir...(cevaplar.org!
"... Akşam vakti kar yağmaya başlamıştı yine. Büyük büyük avuç içi kadar taneleri olduğu bir yağıştı bu. Perdeleri açıp, lambayı kapatıp sokakta arabaların farlarıyla sarı renkli sokak lambalarının ışığının karışmasıyla karın sarımtırak beyaz tonundaki yağışı seyretmeye başladı."
336 syf.
10/10 puan verdi
Ezân-ı Muhammedî Emr-î bülendsin ey Ezân-ı Muhammedî Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî Sultan Selîm-i Evvel'i râmetmeyüp ecel Fethetmeliydi âlemi şân-ı Muhammedî Gök, nûra garkolur, nice yüzbin minâreden Şehbâl açınca rûh-ı revân-ı Muhammedî Ervâh cümleten görür Allahü Ekber'i Akseyleyince arşa lisân-ı Muhammedî Üsküp'de kabr-i mâdere olsun bu nev-gazel Bir tuhfe-î bedî'ü beyân-ı Muhammedî Yahya Kemal
Kayı 3: Haremeyn Hizmetinde
Kayı 3: Haremeyn HizmetindeAhmet Şimşirgil · Timaş Yayınları · 20181,034 okunma
İnsan
Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen, “Muhakkar bir vücûdum!” dersin ey insan, fakat bilsen... Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir: Avâlim sende pinhândır, cihanlar sende matvîdir : Zeminlerden, semâlardan taşarken feyz-i Rabbânî, Olur kalbin tecellî-zâr-ı nûrâ-nûr-i Yezdânî. Musaggar cirmin amma gâye-i sun’-i İlâhîsin; Bu
Reklam
İlimlerle Fenler
Şehbâl mecmuasının "İlimlerle Fenler" köşesinde Doktor Riza Nur'un "Muharebede mecruhlar, ameliye-i cerrâhiyeler, yeni silahların tahribatı, millete vazife" başlıklı yazısı yer alıyor. O makalede bulunan bir fotoğrafı. "Haydarpaşa Tıp Fakültesinde bir mecruh gaziye ameliye-i cerrâhiye icra edilirken" Makale şu ifadelerle başlıyor: "Kurt gibi acıkmış, hayvan gibi kudurmuş Balkan milletleri zavallı vatanımıza senelerden beri kabaran iştihalarını bastırmak için saldırmaya hazırlanıyorlardı. Aralarındaki o kalkmaz nifak artık kalkmış; kolumuzu, budumuzu yemek için hepsi birleşmişti. Anadolu'dan vatan müdafaasına, kızlarımızın, annelerimizin, ihtiyar babalarımızın muhafazasına koşanlar, millet namusunu düşman ayakları altında bırakmamaya azmedenlerle Istanbul sokakları insan nehri halinde akmaya başlamıştı.. - Makale Muharriri Rıza Nur, Şehbal Mecmuası 15 Şubat 1328 [28 Şubat 1913], Sahife 434
yazmak lüzum ettiğinde ya da ihtiyaç hâsıl olduğunda ruhta önce "yalnızlığı” davet edersin. ama yalnızlık yalnız gelmez o hüzünle yoldaştır. mecbursun ikisini de buyur etmeye. sarar seni ikisi de sabret, kabul et... biraz sonra sana cümleler bırakacaklar işleri bittiğinde sessizce ayrılacaklar. "Biz gidiyoruz" demeden ve sen arkalarından el etmeden. her şey, herkes oldun yazarken kendini bile affederken... bitkin... bitkin kalkacaksın oturduğun yerden.
1908 sonrasında Osmanlı İstanbul'unda ispiritizma ve manyetizma ile ilgili faaliyetlerin ve metinlerin hızla arttığı görülür. Ruhçu teknik ve pratikleri tanıtan, savunan ya da karşı çıkan dergiler, makaleler ve kitaplar çıkar. Mustafa Nedim'in Manyetizm yahut İlm-i Ruh, Mehmet Bahaeddin'in Ölülerle Muhabere yahut İspiritizma, Es-Seyyid Celaleddin'in Miftahü'l-Esrar dergileri A'mâk-ı Hayal'in ilk cildi yayınlandığı esnada dolaşımda olan dergilerdir. Filibeli Ahmed Hilmi, Şehbal dergisinin 24.-34. sayıları arasında sekiz parça hâlinde tefrika ettiği “Eski fikirler,yeni şekiller. Ulûm-u garîbiye ve ispiritizma” makalesinde ispiritizmacı eğilimlerin eleştirisini yapar. Osmanlı'nın son döneminde bu eğilimlerin tasviri ve analizi için bkz. Özgür Türesay, “Between Science and Religion: Spiritism in the Ottoman Empire (1850s-1910s)”, Studia Islamica 113 (2018) 166-200.
137 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.