“Geceleri gökkuşağına boyamak mıdır suçum? Herkes bağırırken şiirler okumak mı, susmak mı sözün bittiği yerde, kusmak mı sindirebildiklerinizi? Apansız uykum kaçıyor kaç gece, bu da mı aleyhime kanıt? Sondan saymaya başladım adları, böyle hoşuma gidiyor. Beğenmeseler de seviyorum ellerimi. Hep olmayacak düşler görüyorum, yenileceğim kavgalara giriyorum durmadan. Silin adımı listenizden,yokum;aslında bir oyun olan kavgalarınızda ve aslı bir kavga olan oyunlarınızda. Kirli sevinçlerinize ortak etmeyin beni. Gözyaşlarınızı da paylaşmıyorum. Yalan övgülerinize de ihtiyacım yok. Gıyabımda kesinleşmiş hükümler verin. Bir sürgün nereye sürülebilir? Gölgeler kelepçeye vurulur mu? Çekilin, yürümediğiniz yollarımı kirletmeyin.”
“ Ama insan,gelip geçici hevesleri olan,tutarsız bir varlıktır ve tıpkı satranç oyuncuları gibi hedefe ulaşmayı değil de hedefe giden yolları tercih eder. Ve kim bilir insanın ulaşmak için çabaladığı şey, hedef dediğimiz aslında yalnızca bu hedefe ulaşmak için yürümek yani sürekli bir harekette bulunmaktan ibarettir ama bununla birlikte bu hedefe ulaşmaktan korkar. Ulaştığı an hedefsiz kalacağını biliyor çünkü. İşlerini bitiren işçilerin paralarını aldıktan sonra gidecekleri yer meyhanedir, oradan da karakola düşerler nasıl olsa. Alın size en az bir hafta sürecek uğraş. Peki ama biz nereye gideceğiz? İnsan hedefe her varışta bir huzursuzluk duyar, beceriksizleşir.İnsan hedefe ilerlemeyi sever, ulaşmayı değil. Bu da şüphesiz çok gülünçtür. Zaten gülünç bir varlıktır insan.”