"Bu iki kelime boğulmakta olan ruhuma bir hayat öpücüğü kondurmuştu sanki. Baktım küpe çiçeği tomurcuklarını patlatıvermiş. Saka kuşu sevinçle sıçrayıp ötüyor. Ulan kuş sen hep böyle öter miydin be."
Ben boşluğa üfleyen cellat değilim
Karayele verdim ayaklarımı
Söyle bana, eceli kim tutar perçeminden
Hangi ölü bilmez nereye gittiğini
Sen miydin o mehpâre, o memnû, o dilruba
Söyle bana hindiba
Nurullah Genç
Cezaevinde bir kanımlık uykuda düşte
Şuramdan bir şey koptu
Bir gün değil beş gün değil ki bu
Canıma tak dedi işte
Gayrı umut dürter yürek silkinir
Peşisıra bir özlem ürküsüz ayık
Sen miydin İstanbul muydu baharda mıydık
Kirpik uçlarımdan kayar yıldızlar
Bilemezsin, hayal akşamlarında
Renklerini kuşatan
Damıtılmış gözyaşıdır ömrümün
Ben boşluğa üfleyen cellat değilim
Karayele verdim ayaklarımı
Söyle bana, eceli kim tutar perçeminden
Hangi ölü bilmez nereye gittiğini
Sen miydin o mehpâre, o memnû, o dilruba
Söyle bana hindiba
Sen nasıl bu kadar bulut gülmesi
Sen nasıl bu kadar bıldırcın sesi
Sen nasıl bu kadar pencere önü
Sen nasıl bu kadar gök gürlemesi
Ben kaptan değilim, anlamam gemileri
Gizli bir ummanın gelgitlerinden
İniltiler vurur sahillerime
Yüreğimde mutluluğun yatıştırdığı taşkın bir deniz var, içinde boğularak yok olduğum. Sonra uzatılan bir elle sörf tahtasının üzerine kendimi bıraktığım, dalgalarla savaşmak yerine seviştiğim... Bir kırılmanın güneşe sunduğu ilk öpücüğünün heyecanı var.
Olduğum gibi sevmek de yetmiyordu artık bayım, görüyorum işte. Asıl olan, artık olmadığım halimle sevebilecek miydin beni?
Ya da şey mesela, benimle oturup Harry Potter serisini en başından izler misin? Sıkılana kadar, hatta kurbağalar kusana kadar büyülerden söz eder miyiz?
Ben uykuya yenik düştüğümde boynuma dolanan kulaklığı alır mısın?
Gündüzleri çok sıcak oluyor burası ama ben geceleri çok üşürüm, benim için rüzgârın sesini kısamasan bile üzerimi örter misin?
Ya da şey mesela, okey oynuyorken el bizde olsa da ben sıkıldıysam ve kazanmamıza çeyrek kala okey taşlarından kuleler yapsam, yetmese domino taşları gibi dizip yerle bir etsem onları...
Bilirsin, yıkıp geçmeyi iyi bilirim ben.
Kızma öyle, benim de bir harabeden farkım yok; oradan biliyorum.
Nora’nın hayatında hiçbir şey yolunda gitmez. Abisiyle konuşmuyor, işten çıkarıldı, kedisi öldü, müzik dersi verdiği öğrencisinin ailesi artık ders almasını istemiyor. O da bunun üzerine hayatına son vermek istedi. Yaşamına son verdiğinde kendini bir kütüphanede buldu, bu kütüphanedeki kitaplarda pişman olduğu şeyleri değiştirdiğinde yaşayacağı