Önüme sanki bir perde gerildi. Sonsuz hayat manzarası, sonsuza kadar açık duran bir mezara dönüyor. Her şey gelip geçince, bir şimşek hızıyla kaybolup gidince, varlıgına bu kadar az bir zaman sahip olan bir vücut akıntıya kapılıp sulara gömülerek kayalarda parçalanınca sen buna artık varlık diyebilir misin? Kendini ve etrafindakileri kemirip yemedigin bir an bile yoktur. Elinde olmayarak, sürekli önüne geleni yıkarsın. En masumane bir gezintin bile binlerce zavall böcegin hayatina mal olur. Bin bir zahmetle meydana gelmis karınca yuvalarını bozmak, küçük bir dünyayı mezara çevirmek için bir adım atman yeterlidir. Bana dokunan, dünyann birtakım büyük felaketleri, köyleri silip süpüren baskınla, şehirleri yıkan yer zelzeleleri degil. Tabiatin tümünde saklı duran, etrafindakileri ve kendini yıkacak hiçbir şey meydana getirmeyen kemirici bir kuvvet beni yıkıyor. Ben böylesi şeylerden korkmuş halde sendeleyerek dolaşırım. Yerle gök ve onların yaratıcı güçleri çevremi sarmış, hiçbir zaman gözü doymayan, yırtıcı bir canavardan başka bir şey görmüyorum.
Anneciğim, sen gittin gideli ne kadar yalnızım bir bilebilsen. Sen gittin gideli, kimselere derdimi anlatamıyorum, ne yapacağımı şaşırdım. Başımı birinin omzuna koyup, ağlamak istiyorum, hiçbir omuz yok. Anneciğim çok yalnızım, tek başınayım, acılar içindeyim, kimse anlamıyor, kimse sormuyor… Sensizliğin, sensiz kalmanın salt yalnızlık olduğunu, sen gidince mi anlayacaktım ben? Sana ne çok anlatacak şeyim varmış, sana ne çok ağlayacak şeyim varmış. Keşke yarısını anlatsaydım, keşke yarısını ağlasaydım…
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Kelebeğin ömrü
Gülseren Hanım, Dr. Nüvit Hanım bir hasta gönderdi, "mümkünse hemen alıverin," diye rica etti. Şimdi onu gönderiyorum. Tamam Tuna, bekliyorum. Kapı vuruluyor ve içeri üç hanım giriyor. İkisinin ağlamaktan gözleri kızarmış. Biri ise şaşkın şaşkın etrafına bakınıyor. En yaşlı olan, elime bir kâğıt uzatıyor. Nüvit Hanım'ın bana
Beni işitiyor, beni anlıyormusun, sevgili kayığım? Bizi büyük av yerimize, Üç Memeler'e ulaştıracaksın değil mi? İşte onun için gidiyoruz şimdi. Adadaki yataklarında fokları bulacağız. Yakında döl dökümü var, bütün ayıbalıkları bir araya toplanırlar. Beni anlıyorsun, değil mi, kayığım? Sen daha denizi bilmez­ ken, ormanda ulu bir kavağın karnında yatarken konuşurdum se­ ninle. Seni kavağın karnından ben doğurttum, şimdi birlikte yüzü­yoruz. Ben bu dünyadan gidince, unutma, denizlerde yüzerken a­nımsa beni...»
O VE ANNESİ
Bir gün sen, daha İmparatorluk ordusundan miriliva iken, Beşiktaş'taki Akaretler'in 76 numarasın- da ona, gülümseyerek: - Anne! Sen hangi partidensin? diye sordundu. O da önce biraz susmuş; senin gözlerinin içine bakarak gülümsemiş: - Siyasetten ben anlamam; sen bilirsin, demişti. Fakat bu mahviyetli sözlerinin yetmeyeceğini hemen kavramıştı. Sana bakışları parıldayarak ve sesi daha yumuşaklaşarak; ruhu ile ruhunu okşamak diliyorcasına: - Senin partiden, demişti... Sen kaşlarını çatar gibi yapıp: Askerin partisi olur mu? Olmaz. Asker askerdir. Deyince o da sana, nazikçe: - Bilmem ki ben Paşam, olur mu? Olmaz mı? Sen ne yanda isen ben o yandayım, diye cevap vermişti... Annen ki, sen cepheden Çankaya'ya muzaffer dönüp de kendine doğru gidince ayağı kalkmış; sana: - Yok! Artık senin elini öpmek bana düşer. Hepimizin başı ve büyüğü sensin, diye eğilmiş, o senin elini öpmüştü... Ruşen Eşref ÜNAYDIN60
SEN GİDİNCE NÂMIN ÂLEMDE İNSAN KALIR
Gitme ey rûh-ı revânım çünkü ten bî-cân kalır Hasretinle dîdeler giryân, ciğer büryân kalır Sen gidince belki koymaz hâlime sekrân-ı `aşk Muhtemel kim sırrımız fâş olmağa meydân kalır. İltifâtınla gönül yap, yıkma fırsat var iken Bu güzellik sanma ey meh-rû sana her ân kalır. Kimden öğrenmiş gözün bilmem bu efsûn-kârlığı Bu Àli Sînâ yanında tıfl-ı ebced-hân kalır. İ'tiyâd eyler isen insâna insâniyyeti Sen gidince nâmın 'âlemde yine insân kalır. Satma ikbâlinle ey zâlim gurûr u übbühet Zulm ile ma'mûr olan kâşâne tez vîrân kalır. Ol mülâzım genç iken erbâb-ı halin bezmine Pir-i aşka uymayan FENNÎ gibi nâdân kalır.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.