Seyirci kalmayın, yaşama müdahale edin, kendinizi tanıyın ve gardınızı alın. Yaşamı nefes alarak geçirmeyin, yaşamınızda söz sahibi olun.
Yasalar, iktidarlar, politika, komşular, stres, sana hiçbir şey katmayan arkadaş, seni küçük olduğuna inandıran ne varsa kaldırıp çöpe at. Önce kendini küçük gör, bu küçüklüğün içinde bir büyüklüğe
Hikâye içinde hikâye içinde hikâye...
İsmail Abi'nin deyişiyle "Olaylar olaylar!"
***
Aşina olduğum bu kalemi okumanın sevinci, tekrarının ne zaman olacağına dair bekleyiş ve belirsizliğin hüznü. Kendisi de diyor ya, "Beni umutsuzluktan ziyade belirsizlik çürütüyor. (Sf. 379)"
***
Butimar, Uzakların Şarkısı ve Dünyasızlar.
Yağmurlar yağardı uzun uzun.
Göğü senin saçlarında koklardım.
Garip, örneğin güneşin doğuşunu senin yüzünde izlemek gibi garip alışkanlıklarım vardı.
O zamanlar henüz çözülmemişti dünyanın bütün sırları.
Bu kadar kolay değildi yadsımak.
Sen kollarımda bir ırmak gibi akmayı benimsedin; hep öyle kalmayı.
Bense ırmakların denizlere, okyanuslara taşındığına inanırdım - hala inanırım. Bilirsin, bir tek yağmur damlasında bile boğulmaktır benim tek ayrıcalığım.
Sana hiç kullanılmamış sıfatlar yakıştırırdım; şimdi bütün sıfatların ötesinde sevdiğim sevgili.
Bedenini bir dünya olarak dolaştığım, dağları, uçurumlarıyla sarıp sarmaladığım.
Nerdesin şimdi?
Neden yoksun ki?
Uzun upuzun bir yağmur yağıyor yaşamı boyunca insanın.
Yüzeyde kalan her şeyi alıp götürmek, derindeki duyguları beslemek için.
Yağmur benim adıma yirmi dört yıl, üç ay altı saattir yağıyor ve nerde dinecek bilmiyorum artık.
Sen bu yağmurun neresindesin?
Bütün unutmaları denedim, sonsuza dek anımsayacak kadar.
Sevgilim, hep var olan yitikliğim benim.
Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
Dağlar ağarırken konuşurduk tepelerde,
Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!
🍂
- Çoğu kere sessizliğime aldanır dünya
Oysa kirpiğimin ucunda sallanır dünya
Çekip gidenler, gidince çekerler! dedi yutkunarak. Terk edilişlerine bir yenisinin daha eklendiğini anlamanın hüznüyle boşluğa bakındı Kerem. Firakın mayasıyla yoğrulmuş bir hicranın içinde buldu kendini. Şuan ki hali geçmişin o ebruli dünyasından çok başkaydı. Perdesi kapalı bir pencereye serenat okumanın beyhudeliği yüklenmişti duygularına. Yağmursuz mevsimlerin kuraklığı okunuyordu, her çizgisi ayrı bir imtihanın hatırası olan yüzünden. Sıcaklığını yitirmiş bir telaşın fanusundan çıkarak, şehadet parmağına konan kelebeği süzmeye koyuldu yaralı bir tebessüm eşliğinde.
"Senin ömrün bir günlük imiş. Eğer öyleyse, sen ne dünün ıstırabını ne yarının kaygısını taşımıyorsun demektir. Çok bahtiyarsın ama farkında değilsin."
Sarmaşık gibi ruhuna dolanan melâlin etkisiyle: "Nerdesin efsunum?" diyordu kelebeğin gidişine bakarken.
Nasıl bir müptela ki gözlerin
Arz'dan Berzah'a gezdirir beni
Varlığım kalmadı hasretinden
Bir kelebeğe dahi ezdirir beni
Vurgun yemiş gemiler yüzüyordu Kerem'in gözyaşlarında.
(
Bir zamanlar sıkı giyin üşütme hasta olma kendine dikkat et geç uyuma hadi uyuyalım aç şu telefonu nerdesin sen meraktan öldüm sigarayı az iç yemeğini düzgün ye seni sevdiğimi sakın unutma bana vakit ayır seni seviyorum hayallerim var diyen birileri vardı nerde şimdi onlar?
(Bu yazı, kitaptan alıntılar içermektedir.)
"Bütün hayatımı kelimeler uğruna harcadım, içi boş kelimeler uğruna. Kelimelerin gerçek anlamlarını bilmeden onlarla oynadım. Oyunları da kelimelerin içinde tutukladım."(Tehlikeli Oyunlar, s.448)
“Tehlikeli Oyunlar”ı araya pek çok kitabı da sığdırarak ve uzun bir ara vererek tam 32 günde
“🍂Mezarlıkta yaşlı bir amca görmüştüm. Başta dua ediyor sandım sonra söyledikleri dikkatimi çekti.
“Sen daha öncede küsmüştün bana, gittiydin evden. Naptım,nettimse getirememiştim seni. Sonra üç günden fazla küsmek günah, inat etme hadi dediydim. Gelmiştin eve. Bugün dört gün oldu hanım. Nerdesin ? ”
Çogu şiirden daha anlamlı.
Çoğu mısradan daha gerçek…🍃”