John Berger'i ilk kez okudum. Bu kısa anlatı, bu ağıt, yazarın hastalık sebebiyle kaybettiği annesine yazdığı bir metin, bir yâd etme çabası; acıyla merakın ve mazi özleminin bir arada bulunduğu, resimler ve fotoğraflarla, çizimlerle dolu güzel sayfalardan oluşan acı dolu bir edebiyat eseri. Güzel kapağında dağlara ve yollara yağan karın
Bir ayak sesi duymayayım
kapıya koşuyorum
gelen sen misin diye
bir sarı saç görmeyeyim
yüreğim burkuluyor
ağlamaklı oluyorum
her şey bana seni hatırlatıyor
gökyüzüne baksam
Rüyamda gördüm seni, senelerdir beklerim.
Sesini yüzünü geçtim, ben gönlünü özlerim.
Bazen seni yanımda hissederim.
Sen kırıldığında sanki ben dilimlenirim.
Gözünden yaş düşse,
Irmak olup çağlamak isterim.
Nerdesin bilmem ama bir gönül yakınlığında seni sezerim.
Göremediğim yüzün, duymadığım sesin.
Bazen düşündüm acaba ben divane miyim?
Bir cevapta gelmez sorularıma,
Her gördüğüm de seni ararım,
Her gün toprağa yeni bir ümit tohumu ekerim.
Ben Rahman'dan bir dost gönül isterim.
İçimde bir hüzün kaplar oldu
Artık sabah olmuyor sen yoksan,
Gece olur sen yine yoksun
Yastığın boş kalmış .!
Sen yoksun,
Sensiz geçen kaç bahar oldu
Nerdesin sen .!
Kaç gece oldu bekleyeli.
#Dejavu
Nasıl tanışmıştık bilirsin
Nasıl göz göze gelmiştik ilk defa
Nasıl çarpmıştı yüreklerimiz nasıl
Sırılsıklam aşık olmuştum sana..
Şimdi nerdesin nasılsın kim bilir
Yine güzel misin bıraktığım gibi
Bu yalnızlığı sen de duyuyor musun
Ta içinde zehir gibi zıkkım gibi
Belli bir aşamadan sonra insan artık yarışta değil, jüride olmalıydı. Altın değil, sarraf kimliğine bürünmeliydi, değerlendirilen değil, değerlendiren konumuna geçmeliydi.
Olgunlaşmak bu demekti.
DİKKAT DİKKAT!
Bu bir kitap incelemesinden ziyade kitabın içindeki bir şiirin incelemesidir. Çünkü bence sadece o şiiri kitabın tamamına bedeldi :)
Başlamadan önce bu etkinliği (#31053074) düzenlediği için
Ged'e teşekkür ediyor ve bu incelememi de ona armağan ediyorum. Ayrıca bu kitabı
Rüzgâr yaptı her çatıda ayrı bir makam...
Yine senin hayalini gördüm bu akşam...
Hançeremden alev gibi çıktı bu çığlık:
– Git istemem!.. Git istemem!.. Çık odamdan çık!..
Ah!.. Ne dedim?. Hayır gitme.. Hayır gitme… Gel!..
Ben git dedim, dedim ama sen işitme… Gel!..
Sensin beni en onulmaz yerimden vuran,
Fakat sensin yine boş ömrü dolduran...
Bu çılgının senden başka muini var mı?..
Gitme… Beni senden başka kimse anlar mı?..
Gözlerimi sen ki başka bir ufka açtın...
Nerdesin ya?.. Nerdesin ya?.. Ah neden kaçtın?..
İnsan hiç okumayacak birine ve hatta aslında hiç olmamış birine günler, aylar, yıllarca mektupta ne yazar? Hislerin erozyona uğradığı modern zaman afetinde enkaz altında kalmış bazı güzel duyguları kurtarmaya çalıştığım serüvende bir çok umut kaybı yaşanmış olsa da çok sayıda sevmelere temiz ulaşıldı. Içimde bu sevmeleri koyacak yer ararken hangi taşı kaldırsam kendimi buldum. Kırmızı beyaz çiçekleri sevdim, çakıl taşları biriktirdim, mavi denizler aradım, şiirlere tutundum, çiçeğimin toprağını suyla besledim hergün, ondan çiçek bile beklemeden, küsmedim, türküler söyledim, şarkılar çaldım, kalem tuttum, hep yazdım. Ama hep kitap okumadım bir de yazdığım kitabın konusu oldum. Fuzuli'nin dediği gibi " aşık-ı sadık menem, mecnunun ancak adı var." Sormuştun ya Oğuzcum Atay "ben buradayım. Sen nerdesin?" Diye. Ben de buradayım. O zaman bu tarihe bir şiir iliştirip kapatayim defteri:
üç tarafı denizlerle çevrili ülkem gibi sevmeler,
hasret yasak,
özlem yasak,
konuşmak yasak,
Dinleyen yok.
bense sayfalara tutsak
-Aysel Mamoste