Birtanem füsun’um sözümü tutamadığım için beni affet canım füsun’um aşkım herşeyim yine yüzyüzeyiz sana en başta verdiğim sözü tutamayacağım birtanem yanıbaşında kalamayacağım ama beni affedeceğini biliyorum çünkü sen sevdiğini affetmeyi bilirsin seni dünyadan çok seviyorum. Hani birlikte okumuştuk küçük prens’i ben sana oradaki tilkiyim deyince sen bana kızmıştın evet ben o tilkiyim beni sevginle evcilleştirdin bak kaçamaz oldum bana beklemeyi öğrettin aşkın yolunu yordamını öğrettin.. Füsun sen beni yeniden yarattın seni dünyadan çok seviyorum hayattan çok seviyorum ama ben yaralıyım birtanem gücüm kendime yetmiyor gücüm seni kendimden korumaya yetmiyor dün seni mutlu etmek için çıktım yola ben uçarken senin kanatlarını kırdım ben mutluluğu bilmiyorum füsun korkuyu senin gözlerinde gördüğümde anladım kendimi güle deli gibi aşık olup yapraklarını yiyen bir kurtçuk gibi hissediyorum ben uzağa gidiyorum birtanem sevgimin seni acıtamayacağı bir yere seni acıtmadan inciltmeden sevebilecek bir yere.. Bana delibal diyorsun ya delibal’ın fazlası zehir olsun.. Delibal zehir.. Bana uzun bir aşk yaşattın çok mutluyum giderken sende mutlu ol birde beni affet şimdi değilse bile bir gün affet.. Sayamayacağın kadar öpücük,yıldızlar kadar öpücük birtanem.
"Bu kadar tatlı bir öpüş konduramaz güneşin altın ışınları
Gonca gülün üstündeki sabahın ilk çiy damlalarına.
Senin gözlerinin aydınlığı vurdukça günün taze ışınlarına
Yanaklarımdan akar gider çiy taneleri gecelerin kuytularına.
Derinlerin saydam göğsünden görünen gümüş ay,
Soluk kalır gözlerinin o görkemli ışıltısı yanında, O güzel yüzün bana ışık verir gözyaşlarımın arasında,
Pırıl pırıl parlarsın gözyaşlarımın her damlasında.
Gözyaşlarımın her damlası seni taşıyor benliğime
Sen geçiyorsun kalp ağrılarımın üzerinden zaferle.
İyi bak içimde sel gibi taşan gözyaşlarıma
Benim acılarımdan doğuyor senin görkemli parlaklığın."
Bu öfkeli ve yargılayıcı duyguları işitiyorum ve senin onları gerçekten hissettiğini biliyorum. ... Bir an için onları parantez içine al ve başka bir şeyle temasa geçip geçmeyeceğini gör.
Bir gün tüm duygularımız bir körebe oynuyormuş. İşte mutluluk, aşk, kin, nefret, merhamet, sevgi, yalan, delilik aklına ne geliyorsa. Tabiki bizim gözlerimiz kapalı. Sevgi bir ağaca gitmiş. Nefret farklı yere. Yalan dağa gidiyroum demiş, suya kaçmış. Delilik ortada geziyormuş. Sonra bir gül açılmış ve gül aşkı çağırmış. Gel bana sığın sen çok güzelsin demiş. Gülün içine sığınmış ve gül bir anda kıpkırmızı olmuş.
Sonra gözler açılmış tüm her şeyi bulurken, delilik elinde bir sopa ile aşk burada diyip gülün üzerine vurmuş. Veee aşkın bir gözü kör olmuş. Aşk demiş ki sen benim gözümü kör ettin ne yaptın bana demiş. Delilikte özür dilerim ben bundan sonra senin yanındayım demiş. Her zaman bir kolunda olacağım demiş.
Yani gözü kör olmuş aşığın yanında her zaman delilik vardır. Ve aşk her zaman kördür. Delilik onu yönlendirir ve aşık olur..
Aşkın idraki, zevkin bilgisiyle mümkündür. İnsanlar aşkın ne olduğunu sadece aşkı tecrübe ettiklerinde aşkı yaşadıklarını da bilebilirler. Başkasının aşka dair fikirlerinin aktarılmasıyla bilemezler.
Sen biraz İstanbul'a benzersin
Bazen ışık ışık, bazen dalgın
Gözlerin ki en koyu karanlıklarda
Anlatır bize güzelliğini aşkın
Ellerinde buluruz tek teselliyi
Gün olur; yıkılır, yapayalnız kalırız da
O zaman silinir bütün renkler, çizgiler
senin kalbinden sürgün oldum ilkin
bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
—
sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
af dilemeye geldim affa layık olmasam da
uzatma dünya sürgünümü benim
güneşi bahardan koparıp
aşkın bu en onulmazından koparıp
bir tuz bulutu gibi
savuran yüreğime
ah uzatma dünya sürgünümü benim
nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
ayaklarımdan belli
Aldırma ; yüzümde sabitlenmiş gülümsemeye ,
mesleki deformasyondur.....
patronumun isteğidir yani.
eh ! böyledir işte ,ömrü karalama defteri gibi kullanmanın sonucu....
bilincinde ;sürekli kelimeler açar ve asla kokmazlar hiç biri güller gibi
bana göre kim yaparsa aşkın tarifini ;alayı yalandır !
başkası nasıl kullanabilir ki ! sana bakarken
Aşk lafını ağzına almazdı Yakamoz. Nerede aşık görse garipser, aşk acısı gördü mü dayanamaz, gülerdi. Çok ketumdu, kimseye hiçbir şey söylemezdi. Bir kadının onu seveceğine inanmazdı, gerçek aşkın onu bulacağına ihtimal bile vermezdi. Sonra bir gün onu gördü, onu Papatyasını bakmaya kıyamadığı o narin çiçeğini hayatında hiç böyle hissetmemişti.
Şimdi sonsuz yıllar sürecek bir yalnızlığın ortasından
Senin yelken açtığın yeni aşkın şerefine yazıyorum
Geri dönmen için değil
Sende açtığım yaraları iyileştirmek için bir yama arıyorum
Kendimden nefret etmek için sürekli gidiyorum
Ama hep sana varıyorum
Ben kendimi kapattığım zengin zindanda sensiz bir devir eskittim
Geri dön diyemezdim, üstümüze işlediğim günahların eli değmişti
Gittiğinde boğazımdan düğüm dolu yüzlerce gemi geçmişti
Ama ben, bir daha aşk şarkısı yazmamaya yemin etmiştim
Put yüzlüm! Harap olan gönlüm senin makamındır. Bilmezlenme; sen de birkaç taş ile mâmurlaşmasına yardımcı ol.
Gönlüm! Aşkın zor bir iş olduğunu işitmedin mi? Kim dedi sana böyle zor bir işe giriş diye?