Dün havanın güzelliğini fırsat bilip kadim köyüm Karaoğlan'a gitmiştim. Oradan Kadirçeşme köyü tarafına bir bahar gezintisi yaparken köyün hemen girişindeki bayırlarda sarı hindibalar dikkatimi çekti. Maşallah o kadar cazip, o kadar güzellerdeki "Bizi izlemeden, sanatımızı, sanatkarımızı takdir etmeden buradan ayrılamazsın" der gibiydiler. Evet gerçekten onlara zaman ayırmaya değer şaheserlikte bir güzelliğe sahiptiler.
Bu sergi galerisini izlemek, insanların eline geçirip pahalılaştırdığı şeylerden daha ucuzdu. Rabbimizin mülkünde bu çiçek galerisini gezmek bedavaydı. Fotoğraflarını çekmek bedavaydı. Tarla başkasının olabilirdi ancak bu tarlayı izlemek, içindeki bu muhteşem çiçekleri seyretmek bedavaydı. Cem Karaca'nın şarkısında dediği gibi
"Hava bedava, bulut bedava
Dere tepe bedava, yağmur çamur bedava
Bedava yaşıyoruz, dostlar bedava!"
Dünya bizim, güneş bizim, ay bizimdi. Başkasının onları sahiplenmesi bizim sahiplenmemize engel değildi.
Yine Seyyid Nesiminin dediği gibi: "
Bende sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazam
Yersiz, yurtsuz cevher benim, hiçbir mekana sığmazam
Zerre benim güneş benim; çar penc û şeş sırlar benim
Her şey açık ve meydanda, ben bu meydana sığmazam
Şeker benim, bal da benim. Güneş benim ay da benim.
Yıldızlarla felek benim, vahiy ile melek benim."
Ahmet Yordam