Bildiğimiz üzere dileklerin yerine getirilmesi sanrılı bir biçimde düşler aracılığıyla gerçekleşir ve bunun sebebi de haz prensibinin egemenliğiyle beraber bu işlevi kazanmış olmalarıdır.
Ama son sözü söylemeyi, yazmayı, başlangıçsız olana, o şekilde kalması gerekene bir son belirlemeyi reddediyorum. Son ve başlangıç, bunlar zamanın bilmediği izlerdir.
Böylece Papalagi, yaşamı boyunca durup dinlenmeksizin koşuşturur durur. Yürümeyi, adım atmayı unutur, aramadan gelip bizi buluverin hedeflere doğru ilerlemenin mutluluğunu tadamaz.
Aradan yirmi yıl geçtikten sonra birini gerçekten hatırlayabilir miyiz? Şimdi ansızın çakan bir şimşekten, hayal meyal bir yüzün kaçınılmaz şekilde olgunlaşmış hatlarından yola çıkarak mı hatırlıyoruz?