Biz ve İkbal... O kadar güzel, akışkan, bilgi verici ve yönlendirici bir çalışma ki defalarca okuma isteğimi kabartacak kitaplardan biri olarak gönlümde yerini aldı. İslam kültürünün insanlık toplumuna armağan ettiği hem fikri hem de insanî çehrelerden biri olan Muhammed İkbal üzerinden yola çıkıp; önce İkbal'i tanıtarak konu bütünlüğünü sağlaması kitabı hem epistemik anlamda başarılı kılmış hem de biz okurlara verilen bu bilgiler ile gittiğimiz bir yolda nasıl bir metod çizeceğimizi göstermiş. Muhammed İkbal ve Cemalettin Afgani gibi devrimci şahsiyetlerin bize örnek teşkil etmesinin gerektiğini defalarca kitab içeriği vurgulamış. Lakin bizlerin bu şahsiyetleri terk ettiğimizi ve bunları terkederken de ortaya çıkan sorunları sitemkar bir dil ile dile getirmiş. Ali Şeriati'nin deyimi ile cümlelerimi tamamlar isem İkbal'in şahsiyetinin ne kadar önemli olduğu daha açık bir izaha kavuşacaktır.
Ne var ki İkbal'i bu büyük adamlar arasında seçkin kılan şey, meyve veren bu yüksek ağacın, İslâm kültürü tarlasının afete uğradığı hüzünlü ve ölümcül bir sonbahar sessizliğine gömüldüğü, aynı zamanda sömürgeciliğin kök söktüren selinin ve tufanının birdenbire Batı'dan üzerine sökün ettiği, sonbaharda afete uğrayan tarlanın her yanını baştanbaşa su bastığı ve felâketzede çiftçilerin uykuda olduğu bir çağda ortaya çıkmış ve çiçek açıp meyveye durmuş olmasıdır. Bu tarlanın bekçileri yapayalnız, yağmacıları ve sahipleriyse saldırgan kurt, tilki ve sırtlan sürüleridir!