Sözün her daim teskin edici bir tesiri olduğunu söyleyen varsa yanıldı. Öyle sözler vardır ki keskin bir hançer gibidir; yarayı kapatmak şöyle dursun, onu deștikçe deșerler.
Reklam
Aşkının uzun tarihçesinde, sadece birkaç sahte umut vardı. Bu sahte umutlar, sevgilinin bahşettiği bir gülücüğün yol açtığı hayal mahsulü mutlulukla, öylece söylenmiş bir sözün hüsnü tefsiri ya da endişeyle geçen uykusuz bir gecenin sonunda görülen güzel bir rüyayla aydınlatmışlardı kalbinin karanlık köşelerini. Hayalleri, "kalp kalbe karşıdır" gibi özlü sözlerden güç almış; acı ilaç kadar kesin birkaç kelime onu kendine getirip gerçeği gösterinceye kadar -çaresiz bir insanın kararlılığıyla- sahte umutlara sarılmıştı. Bu sayede, kendini sahte, yalancı umutlardan sakınıp nerede durduğunun idrakine varırdı belki.
Sayfa 220Kitabı okudu
Şâzelî yolunun büyüklerinden Şeyh Abdurrahman Ârif demiştir ki: "Sözün özü şudur: 'Hüve' lafzıyla yüce Allah'a işa ret edilmesi, Cenâb-i Hakk'ın nurları içinde kaybolmuş ve hakiki hüviyetin ne olduğunu gerçek mânada anlamış âriflere mahsustur. Ehadiyyet denizi onları çepeçevre sar dığından ve hakiki vücut önlerine açıldığından ârifler, yüce Allah'tan başka her şeyi gönüllerinden silip attılar. Ârifler, "O" denince sadece Allah'ı hatırlarlar; başka kimse akıl lanna gelmez. Çünkü gerçekte var olan ve işaret edile cek hakiki vücuda sahip olan, tektir ve o da sadece yüce Allah'tır. Her ne zaman "O" denilse, âriflerin aklına Allah gelir; zira onlar, diğer herkesi şuurlarından silip atmışlar ve bütün beşerî şekillerden fâni olmuşlardır. Onlar ilâhî tecel lileri seyre dalıp kendi varlıklarını bile hissetmez duruma gelmişlerdir. Bu hal, tevhidde ve Allah'ı yüceltmede hedef noktadır. Cenâb-ı Hak, peygamberi Hz. Muhammed'in (s.a.v) bereketine bizlere sürekli o hal içinde bulunmayı ihsan etsin ve bizleri dostlarından yapsın. Hayırlarda muvaffak olmak ancak yüce Allah'ın yardımı ile mümkündür. Allah Teâlâ, efendimiz Muhammed'e ve ehline salât ve selâm etsin.
Sayfa 249
Lakin sen de bilesin ki kendini yenmeyen ve kendi hatalarını bilmeyen başkalarına nasihat edemez. Sen şimdi susmazsan ve şimdi yenmezsen nefsini ne söylediğinin tesiri olur ne de sözün gönle dokunur. Zira evvela gönlündeki kusuru bilmek ve onu tamir etmek gerekir
Öğrencilerin pek çoğu, özellikle fakir olanları, okulun kendilerine kazandırdığı şeyi sezgisel olarak bilmektedir. Bu fakir öğrencilere, içine girdikleri süreci ve gerçek yaşama ilişkin olanı birbirine karıştırmalarına neden olacak bir eğitim veriyorlar. Bu durum, bir kez belirsiz bir hâl aldığında yeni bir mantık devreye giriyor: Bu sürece ne kadar çok dahil edilirlerse, o kadar iyi sonuç alınmaktadır. Öğrencilerin “okullulaştırılmasına” sebep öğretmeyle öğrenim, büyük gelişmeyle eğitim, diploma ile yeterlilik, akıcılıkla yeni bir şey ortaya koyma arasında bir karışıklık yaratılmak istenmesidir. Öğrencinin imgelem gücü, değer yerine hizmetin muteber kabul edilmesi sebebiyle “okullulaştırılmaktadır”. Sağlıklı bir yaşam için tıbbi tedavi, toplum yaşamında gelişme sağlamak için sosyal çalışma, emniyetin tesisi için polis teşkilatı, ulusal güvenlik için askeriye, üretkenlik için iş rekabeti gerektiği yönündeki çıkarımların neden-sonuç ilişkileri [bağlamları] yanlış anlaşılmaktadır. Sağlık, eğitim, mevki-makam, bağımsızlık ve yaratıcı çaba bu hizmetleri verdiğini iddia eden kurumların performansına göre tanımlanmaktadır. Bu tür hizmetlerin gelişmesi hastanelerin, okulların ve bu sorun içerisinde yer alan diğer kurumların yönetimlerine daha çok kaynak tahsis edilmesine bağlı bir işleyişe sahiptir.
Reklam
426 öğeden 191 ile 200 arasındakiler gösteriliyor.