Petersburg'da, sanki böyle bir adam orada hiç yaşamamış gibi, Akaki Akakiyeviç'siz kaldı. Kimsenin ilgilenmediği, değer verilmeyen bir varlıktı o; âdi bir sineği iğneleyip mikroskopla inceleyen tabiat bilgininin dikkatini bile çekemezdi...
Kısacası herkes bir eğlenceye koşarken sadece Akaki Akakiyeviç, hiçbir yere gitmezdi. Hiç kimse onu bir toplantıda gördüğünü söyleyemezdi. Yazıyla doyasıya oyalandıktan sonra yatmaya giderdi. Yattığı yerde, ertesi gün nasıl çalışacağını, Tanrının onu acaba ne gibi bir işle sevindireceğini düşünürken dudaklarına mutlu bir gülümseme yayılırdı. Yıllığına dört yüz ruble olan, kaderinden son derece memnun olan adamın sakin hayatı belki son günlerine kadar hep böyle geçecekti.
Hep aynıydı. Kimi zaman ufacık bir umut ışıltısı belirir gibi oluyor, kimi zaman da bir umutsuzluk denizi kudurmaya başlıyordu, ama hep aynıydı; Aynı acı, aynı keder, aynı iç sıkıntısı...
Bu hafta mı, gelecek hafta mı; bugün mü yarın mı? Sorun bundan ibaret! Belki de bugün, şimdi! Az önce aydınlıktı ortalık, şu anda karanlık. Şimdi buradayım, az sonra orada olacağım
John Lennon'un ünlü şarkısındaki gibi, hiçbir dinin olmadığı bir dünya hayal edin. İntihar bombacılarının olmadığını, 11 Eylül'ün, İngiliz Metro Bombalamalarının, Haçlı Seferlerinin, cadı avlarının, mezhep savaşlarının, Hintlilerle Pakistanlıların ayrılmasının, İsrail Filistin savaşlarının, Sırp/Hırvat/Boşnak katliamlarının, Yahudilerin ''İsa katilleri'' diye idam edilmelerinin, Kuzey İrlanda ''sorunlarının'' hiç olmadığını, din sömürüsü ile televizyonlarda servet kazanan uyanıkların olmadığını düşünün. Antik heykelleri havaya uçuran Taliban'ın olmadığını, kâfirlerin halk içinde kafalarının kesilmediğini, derilerinin bir fiskesini gösterdiler diye kadınların suratına kezzap atılmadığını hayal edin.