Aldous Huxley
“Yolumun üstünde bir tuzak kurdun,
Birde diyorsun ki: Yürü iznim var.
Cihanda kudretin her şeye hakim,
Beni yürüten sen,
adım günahkar...”
Kitap içerisinde 19 farklı hikaye bulunuyor. Kitabın yazarı benim en sevdiğim yazarlardan ve genel olarak bilim kurgu kitapları yazıyor. Ancak bu kitabında yer alan hikayeler korku-gerilim ve fantastik kategorisinde kaleme alınmış, genel olarak yazarın dili akıcı ve hikayeler sürükleyici ancak her okura hitap edecek hikayeler değil. Kitapta geçen en sevdiğim hikaye "Kalabalık" isimli hikaye oldu.
Not: Ray Bradbury birçok ünlü yazara ilham kaynağı olan birisi ve bu kişilerin başında ülkemizde oldukça fazla okuru olan Stephen King geliyor. Yazar hakkındaki bir diğer önemli bilgi ise The New York Times tarafından "modern bilim kurguyu edebi ana akıma getirmekten en çok sorumlu yazar" olarak tanımlanmış olmasıdır.
Sevgiler :)
"Hayli büyük bir ülke," dedi adam.
"Bu insanlar hiç kendilerini yalnız hissetmezler mi?"
"Böylesine alışmışlar."
"Hiç korkmazlar mı o zaman?"
"Bunun için bir dinleri var."
"Ben de bir dinim olsun isterdim."
"Bir dinin olduğu dakikada, düşünmeyi bırakırsın," dedi adam. "Bir şeye çok fazla inanırsan yeni fikirlere yer bırakmazsın."
Kitap herkese hitap etmeyebilir ve sıkıcı bulunabilir. Ancak bireysel gelişim ve farklı bir konuda fikir edinmek isteyen okurlar şansını denemeli diye düşünüyorum. Kitabın konusu, bir Banker'in yakın arkadaşına hem teoride hem de pratikte gerçekten Anarşist nasıl olduğunu, aslında yaptığı işin ve hayatı yaşama biçiminin Anarşizm ilkesi ile hiçbir zıt yönünün olmadığını argümanları ile sunmasını konu ediniyor.
Anarşist BankerFernando Pessoa · Sel Yayıncılık · 20191,476 okunma
Devrimci bir rejim, var olduğu andan itibaren hangi amacı hedeflerse hedeflesin ya da hangi düşünceden esinlenirse esinlensin, somut olarak tek ve aynı şeydir: devrimci bir rejim. Oysa, devrimci bir rejim, savaşçı bir diktatörlüğün ya da daha açık bir deyişle askeri ve zorba bir rejimin dengidir, çünkü toplumun bir bölümü tarafından tüm topluma dayatılmıştır.
Ah, bu bir zamanlar arzuladığından çok daha zor bir muharebeydi. Yaşlı savaşçılar bile bunu denememeyi tercih ederlerdi. Çünkü açık havada, kargaşanın ortasında, henüz genç ve sağlıklı bir bedene sahipken, zafer borularının öttüğü anda ölmek güzel olabilir; ama bir hastane koğuşunda uzun uzun acı çektikten sonra ölmek daha kötüdür herhalde; evde, sevgi dolu ilenmeler, hafif ışıklar ve ilaç şişeleri arasında ölmek daha melankoliktir. Ama bilinmeyen, yabancı bir diyarda, sıradan bir han odasında, yaşlı ve çirkinleşmiş bir biçimde, dünyada, arkada hiç kimsenin kalmadığını bilerek ölmek kadar zor hiçbir şey olamazdı.
Kitap oldukça akıcı, okuma konusunda sıkıntı yaşayacağınızı düşünmüyorum. Özellikle bekleme ve sabır konusunda kendi kendinize bahaneler bulan biriyseniz kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Konusuna gelecek olursak, Giovanni Drogo isimli genç teğmen Bastiani Kalesi adında bir yere tayin edilir. Kalenin bulunduğu konum Tatar Çölü denilen bir bölgeye yakın ve şehir merkezine uzak sınır bir yerdedir. Drogo, kaleye geldikten kısa bir süre sonra bu sınır bölgesinde uzun süreli kalmak istemediğini anlar. Ancak gitmesi için komutanlarından onay almasının yanında kendisini de ikna etmesi gerekir. Daha fazla detay vermeden herkese iyi okumalar diliyorum.
Kitap aslında zamanın nasıl geçtiğini ve ne kadar acımasız olduğunu aynı zamanda beklediğimiz şeyin gerçekten bekleyeceğimize değer bir şey olup olmadığını sorgulatıyor. En azından ben ilk olarak bu iki fikri ana tema olarak algıladım :)
Merhamet, Montag, merhamet. Onlarla tartışma, canlarını sıkma; daha çok yakın zamana dek sen de onlardandın. Sonsuza dek yaşayacaklarına öyle eminler ki. Ama sonsuza dek yaşamayacaklar.