Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cenaze evinde yemek
Taziyeevinde, elinde pilav tabağıyla “Pardon, karabiber var mı acaba?” diye soran birisini anlatmışlardı. Garipsemiş ve şaşırmıştım. Sonra bununla ilgili bir twit attım. Meğer nasıl kanayan bir yaraya parmak basmışım. Kan revan içinde kaldım. Ne yorumlar, ne hikâyeler... Annesinin vefat ettiği gün mutfakta saatlerce Türk kahvesi pişirenler…
Çok dikkat edilmesi gereken bir konu
Taziyeevinde, elinde pilav tabağıyla “Pardon, karabiber var mı acaba?” diye soran birisini anlatmışlardı. Garipsemiş ve şaşırmıştım. Sonra bununla ilgili bir twit attım. Meğer nasıl kanayan bir yaraya parmak basmışım. Kan revan içinde kaldım. Ne yorumlar, ne hikâyeler... Annesinin vefat ettiği gün mutfakta saatlerce Türk kahvesi pişirenler…
Reklam
Bir Yere Gideyim Derken Hiçbir Yere Varamamak....
Neden bu hayatta Jane Austen'in tek derdi evlenmek, aile kurmak, saygın görünmek olan hayatın yüzeysel hevesleri peşinden koşan bir kitap karakteri olarak doğmadım da, Vedat Türkali'nin kendiyle beraber tanımadıkları da dahil olmak üzere, bir çok insanı düşünen onlar için endişelenen, onlar kadar bir çaba harcayamasa da içinden o insanların
Dum Ka Ka
Gözlerini açtı, havadaydı. Daha önce hissetmediği kadar özgür. Rüzgâr da var ama hafiften. Sürüklüyor biraz, içgüdüsel bir hareket yaptı. Sarı siyah bir şeyler gürültülü bir şekilde ileri geri hareket etti hızlıca, çırpındı. Çırptı, evet kanat çırptı, kanatları vardı – havadaydı bir şekilde, böyle bir şey olacağını düşünmeliydi. Büyüklerdi,
Yazar & Okur buluşması..
Bugün çok değerli yazar
Kemal Varol
Kemal Varol
ile tanıştım. Tabii ben onu iki yıl önce
Ucunda Ölüm Var
Ucunda Ölüm Var
isimli kitabı ile tanımıştım fakat bu bahsettiğim bizzat muhabbet edebilme şansına erişmek. Saat 15:00'de okurları ile buluşacaktı fakat bir 5dk falan erken geldi. Benim çok sevdiğim bir yazar olunca birden çok heyecanlandım "Oo hocam hoş geldiniz!"
Karabiber li Pilav
Taziyeevinde, elinde pilav tabağıyla “Pardon, karabiber var mı acaba?” diye soran birisini anlatmışlardı. Garipsemiş ve şaşırmıştım. Sonra bununla ilgili bir twit attım. Meğer nasıl kanayan bir yaraya parmak basmışım. Kan revan içinde kaldım. Ne yorumlar, ne hikâyeler... Annesinin vefat ettiği gün mutfakta saatlerce Türk kahvesi pişirenler…
Reklam
GÖRÜCÜ İşten eve geldiğimde oldukça yorgundum. Elbiselerimi değiştirip hemen odama çekilip uzanmak istiyordum. --Anne! Ben geldim! Mutfaktaydı. Sesimi duyunca ellerini havluya silerek yanıma geldi. Gülümsüyordu. --Hoş geldin, aslan oğlum. Hay maşallah. Seni yaradana kurban olurum ben. Şaşırmıştım. Ama hemen kendimi toparladım. Ne de olsa böyle bir
İlk başlarda bende sizin gibi kendini yalnız hisseden sadece kendim olduğunu düşünürdüm. Ama sonraları insanın doğuştan gelen yazgısı olduğunu görünce bakış açım değişti. Bütün çaba bunu kendinden ve başkalarından saklamak içindi. Aslında sürekli yaşadıkları ortamlarında bunu yapmakta ustadır herkes. Taaki şartlar ve ortam değişinceye kadar. Bocalama mutlaka olur. Mesala Trans-Sibirya expresi ile bir haftalığına yolculuğa çıkın. Çeşitli milletlerden insanların nasıl kendi aralarında gruplaştığını bakışların kendinden birşeyler aradığını görürsünüz etrafında. Herşey tanıdık bir çevre bulup yalnızlığı eritmek adına yapılır. Başka dünyaların uzak olduğu bahanesi hep geçer yalandır. Gitmek isteyen yoktur aslında. Bütün sahne Baykal gölü kenarına gelince değişti. Rehberin dediğine bakılırsa gelenlerin hepsi ruhlarını bırakıp gidermiş burada. O zaman ne kadar büyük olursa olsun karalarla çevrili suların kendini tutsak hissettiğini anladım. Sakinliğinin arkasında gelenlere delicesine sarılması bu yüzdendi. Kenarlarında tatlı suyun verdiği bol yeşillik inanılmaz bir huzur ve mutluluk verir. Köpekler gibi sadıktır. Denizler ve kediler gibi keyfi yerinde olduğunda hatırlama bahanesi göstermezler asla. Ama yine de özgürlük ve sadakat arasında bir uzlaşma yâda köprü bulmak için geçer ömür. Sevgi ile gerçek arasında olduğu gibi..
You Are My Spring!!! Kdrama yani bir Kore dizisi...
Başlığı okuyanlardan bazılarının 'Hımmm bu kız da bir Kore aşığı' diyerek önemsemeksizin ekranı kaydırdığına, bazılarının 'Pöfff gına geldi bu Kore sevdalılarından' dediğine veya 'Aman Allah'ım benim gibi Korefan!' diyenlerin de olacağına eminim. Bunu bir kenara bırakırsak nedir ne değildir bu dizi ona
"1989 yılında, İstanbul'a ilk kez gelen Carlos Santana, alanda karşılanıp konaklayacağı otele getiriliyor. İlk gün serbest, akşama basın toplantısı yapılacak. Dinlenmek yerine, "Çıkalım İstanbul'u dolaşalım," diyor. Yanına bir rehber veriliyor, kendisine bir de araç tahsis ediliyor. Kapalıçarşı, Sultanahmet, Ayasofya derken Santana
51 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.