Sahi insan ne kadar geriye gidebilir hatıralarında? Siz kaç kilometre taşı öteye uzanıyorsunuz? Nasıl oluyor da yaşlılar en yakın hatıralarını daha çabuk kaybederken ta çocuklukta yaşadıkları anlara daha sıkı sarılıyorlar? Öyle bir muamma....
Massacchusetts Üniversitesi'nin Technology Review Dergisi'nde yayınlanan bir yazı var ki hayli ilginç. "Güçlü bir hafızaya sahip olmak aslında kötü bir şey mi?" diye soruyor. Daha ziyade hayvanlar âlemine odaklanıyor araştırma. Doğada alışkanlıklarına (dolayısıyla hafızalarına) göre hareket eden hayvanların "oportünist" (yani duruma göre kendi çıkarları için daha iyi olan neyse onu seçen) hayvanlara göre geride kaldıklarını söylüyor özetle.
Düşündürücü bir tez. İnsanlara uygularsak, kıssadan hisse şöyle: Geçmişe fazla bağımlı olmamakta yarar var. Benzer bulgular Columbia Üniversitesi tarafından da doğrulanıyor. Mesela çok daha fazla tarihsel detay hatırlayan insanların yeni ve güncel hadiseleri akıllarında tutmakta daha çok zorlandıkları biliniyor. Bir anlamda "hafıza fazlalığı"ndan mustaripler.
Sevdiğim kalembazlardan Milan Kundera nostaljinin matah bir şey olmadığını anlatırken, kelimenin kökenini hatırlatır. Nostalji kavramının çekirdeği olan "nostos", eski Yunanca "dönüş" anlamına gelir. Algos ise "hüzün" demektir. "Dolayısıyla" der Kundera, "nostalji, geriye dönme arzusundan kaynaklanan ve karşılık bulamayan bir hüzün, hatta acı çekme halidir".
Devlet Ana,1967 yılında ilk baskısını yapmış olup kısa sürede Türk edebiyatının klasikleri arasına girmiştir. TDK 1968 Roman Ödülü’nü alan eser, Osmanlının aşiretten devlet haline gelişini konu edinmiştir. Realist bir bakış açısıyla yazılmış olan eserde, Ertuğrul Gazi’nin yaşlılık ve ölüm günleri, Osman Gazi’nin bey oluşu ve Orhan Bey’in
Sofinin Dünyası: Bilgelik Arayışının Felsefi Yolculuğu
Jostein Gaarder'in kaleminden çıkan "Sofinin Dünyası", bilgelik arayışının ve felsefi düşüncenin izini sürerken okuyucuyu mistik bir yolculuğa çıkaran etkileyici bir eserdir. Bu roman, felsefi konuları sürükleyici bir hikâye ile birleştirerek, insan düşüncesinin derinliklerine
İncelemeler 1:
Yazarın ilk okuduğum “Yorgunluk Toplumu” kitabı için yazmış olduğum incelemedeki ilk paragrafı bu kitap için de yazmayı uygun buldum.
Demir leblebi gibi bir kitap. Hacmi küçük fakat her cümlesi özenle kurulduğu için bir çırpıda okunacak kitap değil. Bu kitabı sindire sindire okumak ve birkaç kez bitirmek gerekir. Yüzlerce kitaptan
Gerçekte Marx ve Engels,
Hegel diyalektiğinden sadece onun "rasyonel çekirdeği"ni
aldılar, Ama Hegel'in idealist kabuğunu bir kenara attılar
ve modern bilimsel bir biçim vererek diyalektiği daha da
geliştirdiler.
Demokratik sosyalizm, tüm insanlar için yaşamın her alanında dayanışma ve toplumsal örgütlenme aracı ile eşit özgürlüğün gerçekleştirildiği bir devlet ve toplum düzeni ilkesidir.
Rousseau’da, Adorno’da ve Horkheimer’da olduğu gibi varoluşçularda da hakim tema özgürlüktür, özgürlük arayışıdır. Rasyonellik ve bilimsellik insanı köleleştiren, kendine yabancılaştıran bir mahiyet arz etmektedir ve bireyin özgürlüğü ve içsel değerler adına buyurgan akla, toplumun rasyonel düzenlenişine, modern özne fikrine bir saldırı vardır bu
Apo Kimdir?
Abdullah Öcalan 1949’da, Kuzey Kürdistan’ın Urfa iline bağlı Halfeti ilçesinin Ömerli köyünde dünyaya geldi. Babası Kürt, annesi Türk’tü. Ama büyük ihtimalle Ermeni asıllıydı. Ana Dili Kürtçe’ydi. Türk Dili ile ilk defa, 1956’da Ermeni köyü olan Cibin’de ilkokula yazıldığında karşılaşıyor. Hergün okula yürüyerek gidip geliyor. Başarılı