Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım
Sayfa 460Kitabı okudu
Reklam
Uzatmaya gerek yok. Siyaset bilimcisi olmak ayrı şey, inanılan dünya görüşünün siyasetçisi olmak ayrı şey. Ancak ahmak değilsek, yapabilmenin bilmeyle alakasını görmezden gelemeyiz.
Unutulmamalıdır ki, hiç kimse katilin elindeki ekmek bıçağına bakarak "bizde bıçak yoktur" diyemez. Veya "iddia ediyorum ki tek çare İslâmdır" cümlesindeki "iddia" düpedüz doğru iken, kelimenin "haksız fikirde direnme ve inat" manalarına gelen ikinci ve üçüncü manalarını öne sürerek "İslam'da iddia olmaz" şeklinde sahte mantık benzeriyle bir yere varılamaz.
"İslâm hak dindir" diye bir propaganda... Bu misal içindeki propaganda gayesine erdiğinde muhatap aldatılmış mıdır? Aldatılma propagandada değil, propagandası yapılan şeyin mahiyetindedir. Meselâ; "içkiyi seviyorsan müslüman ol, çünkü İslâm'da içki yasaklardan değildir" diye propaganda yapsak, bu bir kandırmadır.
Propaganda bugün başlıbaşına bir ilim, sanat olarak, istenilen yönde tebliğ, telkin, tesir aleti halinde ve galip vasfı siyasi olmak üzere onun genişliğince geniş bir sahayı kapsar. Mesela, siyasi, dini, askeri, iktisadi, kültürel, ideolojik propaganda gibi. Propagandanın bu kısa tanımı bile, "İslâm'da propaganda yoktur, çünkü propaganda kafalara yalan sokma işidir. Oysa islâm insanların hür iradelerine hitab eder" yollu fikirlerin (!) saçmalıklarını gösterir.
Reklam
Rus emperyalizminin vahşetini vs. kütüphaneler dolusu örneklerle anlatmak neye yarar? Onun yerine özellikle ülkemizde "insancıllık şampiyonu kafaların, "aşk'tan seks anlayan insanseverlerin, insan keyfiyetinin tarihte görülmemiş alçaklıkta örneğini vermiş olanların ruh röntgenini kendi kalemlerinden göstermek, bağlı oldukları dünya görüşünün hangi "çap"a hitabettiğini belirtmek bakımından, Macar hadisesinden daha çarpıcı ve düşündürücü olur.
Nasıl ki lügattan kelimelerin ölü klişeler halinde ezberlenmesiyle lisan öğrenilemezse ve her ilim öğrenilmesi gereken ayrı bir dilse, bir dünya görüşü çatısı altında her mevzunun kuruluşu da ona bağlı bir dilin kuruluşudur.
...Bizim bahsettiğimiz tarih şuuru içinde, diğer iki tarih anlayışı da gerçek değerini ve yerini bulduğu için, insan kaderin elinde oyuncak değil; kader insana yüklenmiş olarak, insanın yaptığı kaderdir. Buna göre, benim insani memuriyetim gereği "davayı BEN gerçekleştireceğim" çünkü, "kimse kaderin sırlarını ve tecellilerini olduğu yerde beklemek selahiyetinde ve kudretinde değildir. Kader, bir amel meselesi değildir; bir itikad meselesidir."
Halin, geçmiş, hal ve geleceği ifade ettiğini söylemek oldukça sıradan. Ancak, gerek bunun nitelenmesi ve gerekse çetin fikir çileleri ile kutuplaşıp, sıradan hale gelince mahrum nasipler üzerinde tesir meydana getirmez nice kavramlar gibi, yeniden anlaşılması gereken bir mesele. Bu bakımdan, eşya ve hadiselerin sürekli yapısı içinde zamanın zahiren geriye dönüp geçmişin haldeki duruma bağlanması, adeta geçmişin bilgisini ruha yansımış halihazırda "oluş" içindeki şuurla yeniden kurma ve halde "zaman ölçüsü" yakalama işinin, vesikalara dayalı malum tarih anlayışından ve hale muhatap olana nisbetle hükmünü ona hakim kılan tarih görüşünden farkını işaretleyebilmek için, "tarih şuuru" yerine "zaman şuuru" dedik.
Reklam
Kulaklarım fikir adıma karga seslerinden başka bir şey duymaması ve maymunlaşması bir yana, kendisini yok edecek fikirsizliği insiyakla olsun sezme iktidarından malrum uyuşukluğunu, en azından müspete ihtiyacı gösterecek olan bir cinnet patlamasın dan başka ne sarsabilir? Hani, "Mütefekkir'in 'his iptali' olarak vasıflandırdığı, ıstırap çekme hassasının bile kaybolduğu hâl.
Bu değişiklikler hep birden düşünülünce muhayyilemizde tıpkı bir gül gibi yaprak yaprak açılan bir İstanbul doğar. Şüphesiz her büyük şehir az çok böyledir. Fakat İstanbul'un iklim hususîliği, lodos poyraz mücadelesi, değişik toprak vaziyetleri bu semt farklarını başka yerlerde pek az görülecek şekilde derinleştirir. İşte İstanbul bu devamlı şekilde muhayyilemizi işletme sihriyle bize tesir eder. Doğduğu, yaşadığı şehri iyi kötü bilmek gibi tabii bir iş, İstanbul'da bir nevi zevk inceliği, bir nevi sanatkârca yaşayış tarzı, hatta kendi nev'inde sağlam bir kültür olur. Her İstanbullu az çok şairdir, çünkü irade ve zekâsıyla yeni şekiller yaratması bile, büyüye çok benzeyen bir muhayyile oyunu içinde yaşar. Ve bu, tarihten gündelik hayata, aşktan sofraya kadar genişler.
Sayfa 120
"Dikkat edilmelidir ki hayat bizim tecrid ve tasniflerimize uymaz. Değişmez stratejik ve taktik hedefler yoktur. Taktik hedefler bazen stratejik bir önem taşıdığı gibi, bazen de aksine stratejik hedefler alelade taktik unsurlar haline gelir."
Sayfa 73 - İbda YayınlarıKitabı okudu
"İnsan hayatının tek tek mana ifade etmekten çıktığı ve istatistiki olarak toptan ifadeye mevzuu olduğu bir devirde, uzağa gitmeye ne hacet, Dersim'de olduğu gibi ellibin kişinin -hem de ateşte pişirme de dahil- katledildiği bir çağda, Magyarovar Katliamı ne ifade eder? Aynı ruh mayasından doğan değişik mekânlardaki tecelliler."
Sayfa 35 - İbda YayınlarıKitabı okudu
İnce ayarın önemi:
"Meşhur hikmet; bir çivinin düşmesi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir kumandanı, bir kumandan bir orduyu götürür şeklinde, bir çivinin bir ordunun mahvına sebep olabilmesi... Bir Alman askeri mütefekkirinin ifadesiyle, bir savaşta bahse değmez ufak bir hadise, mesela bir top arabasının sevkedilirken devrilmesi birkaç dakikalık bir gecikmeye yol açsa, belki savaş süresince telafi edilemeyecek biçimde tesirini icra edecektir. Bu hikmeti gözönüne alırsak, sırasında mühimsenmeyen küçük nüanslar birbirinden apayrı ve zıt manalara yol açar. Hele yolu üzerinde en ufak teferruatı gözönünde tutması gereken aksiyon adamı için bu hata affedilemez.(...) Tekrar edelim ki, aksiyon adamında müsamaha olmaz; bizim yanlışlarımızı suskunlukla geçiştirmeyin ve bizden de böyle muvazaacı tavır beklemeyin. Yeter ki doğru ortaya çıksın, yeter ki yürüyene asılmakla kendini ortaya koyma ucuzluğuna düşülmesin. Nüanslar arasındaki farkın, sırasında tezatlar arasındaki farktan daha çok hayati sonuçlar doğurabileceğini anlayan anlar. Bütün mesele bu noktaları kestirebilmekte ve 1 ile 100 arasındaki ton farkının, 1'den 2'ye, 2'den 3'e geçerek oluştuğu inceliğini anlayarak hareket etmekte."
Sayfa 22 - İbda YayınlarıKitabı okudu
280 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.