Ene ve Sır kitabını okurken sürekli gözümün önüne yıllar önce izlediğim "Sırlar dünyası" programı geldi. Hep böyle mucize ve kerametler oluyordu orda da.
İki kitapta da herkes Hızır aleyhisselamı gördü nerdeyse. Bilemiyorum...:)
Millet böyle kitapları okursa, Allah'ım bana da bir işaret gönder hadi nolursun demekte haklılar bence.
Övülmüş iyi hasletlerin kazanılmasını ve kınanmış kötü huy ve davranışların yok
edilmesini, bilhassa, tasavvuf yoluna girmekle daha rahat, daha kolay ve daha hızlı bir
şekilde gerçekleştirmek mümkündür.
Netice; tasavvufun gayesi kısaca, en üstün Peygamber’in ahlâkını kazanmak ve İlâhî Ahlâk ile sıfatlanmak ve Şer’î amelleri kolaylık ve rahatlıkla ifa etmektir.
Şu kadar var ki, belirtilen gaye, bu yolun isteklileri ve yeni girenleri tabakasına ait olup
visale ermiş, kemâle kavuşmuş ve daha yukarı mertebelere erişmiş olanların bunlardan
başka olan yüksek gayelerine, yerinde işaret olunacaktır.
Mesnevi'de tasavvufun gösterdiği hak yolunda müridlerini irşad ve tenvirden başka bir gayesi yokdur; halbuki Divan'ı, ruhunun en derin ve girift ilhamlarının tercümanı olmuşdur.
Yazarın bu kitabı " Ruhun Özü Tasavvuf " dört bölümden ve ayrıca kitabın sonunda bulunan doksan sayfalık tasavvufi sözlükten oluşuyor.
Tasavvufun doğuşu,tarifi,gayesi,nefsin dereceleri...başta olmak üzere bu minvaldeki konular kitapta yer alıyor.
Kitabın tasavvufi konularının derinliği olsa gerek,belli bir noktadan itibaren " anlama ve algılama " sorunu yaşamanız mümkün.Buna rağmen bu yolun yolcuları başta olmak üzere okurlara tavsiye eder,iyi okumalar dilerim.
Şeriat üç bölümdür: İlim, amel, ihlâs...
Bu esaslardan herbiri yerine gelmedikçe şeriat insanda gerçekleşmiş olmaz.
Büyük sırra erenlerin gözünde bâtın irfanının şeriate uygunluğu öylesine tamamdır ki, nokta kıpırdatmaya imkan voktur.
Kıyamette seriatten sorulur, tasavvuftan sorulmaz. (Bu muazzam hükmü veren tasavvufun en büyük kahramanıdır)...
Ebedi hayata giriş ve azaptan kurtuluş, şeriatin yerine getirilmesine bağlıdır. Kâinatın gayesi olan bütün peygamberler insanları şeriate davet ederler... Kurtuluş yalnız şeriattedir. Peygamberlerin gönderilmesinden murad, kurtuluş yolu olan şeriatin bildirilmesidir.
Şeriat, suretiyle (zâhiriyle) "mümkünler" âlemini son haddine kadar kuşatır.
Ondan sonra vücup âlemi başlar. O zaman da şeriatin hakikatiyle temasa gelinir.
Insanlığın harap ve perişan bir devrinde şeriat meselelerinden herhangi birine takdir ve tatbik sahası açmak, bütün malını mülkünü Allah icin fukaraya dağıtmaktan daha üstündür.
İnsanda şeriat gerçekleşince o insan üzerinde Allah'ın rızası karar kılar.
İşte bütün dünya ve âhiret büyüklerine kefil olan sonsuz kıymet bu rizadadır.
Tasavvuf ehlinin gerçek hedefleri de, tek kelimeyle şeriati tekmillemektir.
Tasavvufun gayesi, kötü ahlâk ve maddî-mânevî düşük vasıflardan arınmak; iyi ahlâk ve üstün vasıflarla donanmaktır. Şöyle ki:
«Ben üstün ahlâk değerlerini tamamlamak için gönderildim» meâlindeki hadisin işaretlerinden, en üstün Peygamberin gönderilişi ve peygamberliğindeki gayenin, yüksek ahlâkı tamamlamak olduğu anlaşılmış oluyor.
Bu yola bağlı olan taifenin de maksatlarının en yükseği ve isteklerinin gaye noktası, her şeyde Peygamber’e tam anlamıyla ittiba (uyma)dır. Zahirde ve batında mahlûkatın en faziletlisi olan Allah Resûlüne hakikatiyle vâris olmaktır. Demek ki, tasavvufun ve dolayısiyle velâyetin de gayesi bu olmak lâzım gelir.
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç bu kitabında başta Müslümanlar olmak üzere düşünen ve gerçeği arayan tüm insanlara dört boyutlu bir yapıya sahip olan dinin/İslam’ın aslî ve nihaî amacını hatırlatıyor. Kaybolmaya yüz tutmuş bulunan Geleneğe sarılmanın ne kadar elzem olduğu konusunda son derece hayati bir ikazda bulunuyor ve şöyle sesleniyor:
“Din çok boyutlu bir yapıdır. Dinin Hakikat boyutu onun esas ve kurucu yönüdür. Ancak toplumların geneline bakıldığında dinin bu metafizik yönünün ihmal edildiğini görüyoruz. (…) Dinimiz son yıllarda yaygın bir şekilde sosyo-politik bir olguya, bir protest slogana, siyasal ütopyalara, devlet yönetimi şeklinde telakki edilerek ideolojik bir fikre indirgenmiştir. (…) Dinin ve onun metafizik boyutu olan tasavvufun aslî ve nihai gayesi onu kendi hakikatine yani Allah’a ulaştırmaktır. Bir başka deyişle onu gerçek insan haline getirmektir. Din ve tasavvuf denilen şeyin ana gayesi Allah ile insan arasında daima mevcut bulunan irtibatı tesis etmektir. (…) Bunun da bir yolu, yöntemi vardır. Rabb ile kulu arasındaki irtibatı gösteren ve talim eden yolun adı tasavvuftur.”
- "Büyük Doğu-İbda bağlıları olarak, bizim topluma vermek istediğimiz mesajın ve Müslümanlara anlatmak istediğimiz davanın özü ve özeti şudur: Şeriat bir mecburiyettir, fakat sizin sandığınız kadar ucuz ve basit bir çerçeve içinde değil!..
Derler ki, “zahirî ilimlerin özü tefsir hadis ve fıkıhtır. Onların da özü tasavvuftur. Tasavvufun özü