Sefaletimiz Korkunç..
Madde, kazanını patlatıp fışkıran kızgın ateşten bir mayi halinde alemde zaferini ilan etmekte;
Fabrika bacasının sanki delmek ve yıkmak istediği göklerden rahmet bekleyen kalpler perişan, feryat etmekte;
Hiçbir zaman doymayacak midelerden fışkıran ihtiraslar sefalete sefalet katmakta, yeni yeni
12. yüzyılda kaleme alınmış, buram buram tasavvuf kokan bu güzel kitap: Mantıku't Tayr (Kuşların Dili)...
Vahdet-i vücut inancını kuşlar üzerinden anlatmak... Anlatırken de birbirinden güzel hikayelere yer vermek. Kimileri beğenmemiş bu eseri, hikayeleri basit bulmuş ama yazıldığı yüzyıla bakmamış, kitabın asıl anlatmak istediği meseleyi tam olarak kavrayamamış belliki.
Kitap önce Allah'a, peygamberlere ve halifelere övgüyle başlar... Ve ardından kuşların macerası Hüdhüd kuşunun rehberliğinde anlatılır. Mesele kuşların sultanı Simurga ulaşmaktır. Kimi kuşlar tereddüt eder, sorular sorar ve bu soruları Hüdhüd kuşu tek tek, aralara hikayeler koyarak açıklar... Yolda kalmak mı sonuna kadar gidebilmek mi? Sonunda kuşların elde ettiği onları tatmin edebilecek mi?
Tasavvufun gayesi ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi...
Masalsı, güzel bir mesnevi okumak isteyen düşünmesin okusun...
youtu.be/J5dvyUycR3s
”Türkçülük öyle şerefli bir bayraktır ki bu bayrağı vatanın her köşesinde durmadan dalgalandırmak her Türk’ün ilk ve milli vazifesidir.” (Mustafa Kemal Atatürk)
"İslamiyeti ele alıp Türklüğü inkar etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir."
Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi yazarımız bu üç kavramı,
Bir molla düşünün kendini aşkın ikici şeyhi ilan etsin. Bir molla hayal edin kendisini aşka anlam katan deniz, aşkın dillendirilmesine aracılık eden belagat ikliminin emiri, şiirin cihangiri olduğunu iddia etsin. Üstelik yüksek tondan aşk tasavvurunu haykıran bu zat, Gülistan’ın sahibi Sa’di Şirazi’ye çekinmeden meydan okuyarak “incilerle
Cidden tasavvufu bu kadar güzel anlatan bir kitap zor bulunur... Tasavvufun asıl gayesi , yaşanma şekli , yaşarken vuku bulan durumlar... Hepsini çok güzel bir şekilde anlatmış
Feridüddin Attar .
Anlatılan meseleler kuşlar üzerinden anlatıldığı için çok derin anlamları var o yüzden üzerine düşünülmesi gerekiyor.
Merak eden herkese kesinlikle öneririm.
Güncelleme 2022 : Semerkand çevirisini tavsiye ederim. Kaknüs ve Sufi yayınlarının çevirilerinde farklı kaynaklar kullanıldığı için müstehcen kısımlar var. İş bankası yayınlarının İslam adına basılmış hiçbir kitabını zaten tavsiye etmem. Semerkand iyidir, hoştur.
Ene ve Sır kitabını okurken sürekli gözümün önüne yıllar önce izlediğim "Sırlar dünyası" programı geldi. Hep böyle mucize ve kerametler oluyordu orda da.
İki kitapta da herkes Hızır aleyhisselamı gördü nerdeyse. Bilemiyorum...:)
Millet böyle kitapları okursa, Allah'ım bana da bir işaret gönder hadi nolursun demekte haklılar bence.
Özellikle Türkiyemiz'de İsmailağa, Erenköy ve Işıkçılar cemaatleri tarafından çokça okunan İmam-ı Rabbani Hazretleri, bu saydığım cemaatler tarafından kesinlikle okunmalı ve anlaşılmalı. Bu yaşıma geldiğim halde İmam-ı Rabbani Hazretleri hakkında ilk defa bir kitap okudum. Bu kitabın yanında Diyanet Ansiklopedi "İmam Rabbani"
Mesnevi'de tasavvufun gösterdiği hak yolunda müridlerini irşad ve tenvirden başka bir gayesi yokdur; halbuki Divan'ı, ruhunun en derin ve girift ilhamlarının tercümanı olmuşdur.
Şeriat üç bölümdür: İlim, amel, ihlâs...
Bu esaslardan herbiri yerine gelmedikçe şeriat insanda gerçekleşmiş olmaz.
Büyük sırra erenlerin gözünde bâtın irfanının şeriate uygunluğu öylesine tamamdır ki, nokta kıpırdatmaya imkan voktur.
Kıyamette seriatten sorulur, tasavvuftan sorulmaz. (Bu muazzam hükmü veren tasavvufun en büyük kahramanıdır)...
Ebedi hayata giriş ve azaptan kurtuluş, şeriatin yerine getirilmesine bağlıdır. Kâinatın gayesi olan bütün peygamberler insanları şeriate davet ederler... Kurtuluş yalnız şeriattedir. Peygamberlerin gönderilmesinden murad, kurtuluş yolu olan şeriatin bildirilmesidir.
Şeriat, suretiyle (zâhiriyle) "mümkünler" âlemini son haddine kadar kuşatır.
Ondan sonra vücup âlemi başlar. O zaman da şeriatin hakikatiyle temasa gelinir.
Insanlığın harap ve perişan bir devrinde şeriat meselelerinden herhangi birine takdir ve tatbik sahası açmak, bütün malını mülkünü Allah icin fukaraya dağıtmaktan daha üstündür.
İnsanda şeriat gerçekleşince o insan üzerinde Allah'ın rızası karar kılar.
İşte bütün dünya ve âhiret büyüklerine kefil olan sonsuz kıymet bu rizadadır.
Tasavvuf ehlinin gerçek hedefleri de, tek kelimeyle şeriati tekmillemektir.