Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
BİR MOLLANIN TASAVVURUNDAN AŞK VE İNSAN
Bir molla düşünün kendini aşkın ikici şeyhi ilan etsin. Bir molla hayal edin kendisini aşka anlam katan deniz, aşkın dillendirilmesine aracılık eden belagat ikliminin emiri, şiirin cihangiri olduğunu iddia etsin. Üstelik yüksek tondan aşk tasavvurunu haykıran bu zat, Gülistan’ın sahibi Sa’di Şirazi’ye çekinmeden meydan okuyarak “incilerle bezenmiş bir nazım istersen şayet gel Mela’nın şiirini gör Şiraz’a gitmene ne hacet” diyerek aşkın pirlerine kafa tutsun. Sizce bu türden yüksek perdeden meydan okuyan zat kim olabiliri? En iyisi siz merak deryasına fazla dalmadan ben merakınızı gidereyim. O zat tasavvufun piri, aşkın nevi şahsına münhasır şahsiyeti, şarkın Mevlana’sı Şeyh Ahmed el-Cizîrî’den bir başkası değildir. Sözün ustası olan Mela’nın sözünün merkezinde aşk vardır. Mela aşksız ne lam der ne de cim der. Onun sözünün başı da ortası da sonu da aşktır. Bu açıdan aşk, Mela için kendisi ile sevdiği arasında ayırıcı dipsiz kuyuyu kapatma arzusuyla gerçekleştirdiği vicdani, sanatsal ve şiirsel bir eylemdir. Zira Mela’ya göre aşk varlığın temel gerekçesidir. Bir başka deyişle Mela’nın tasavvurunda aşk, Mabde-i Evvel, varlık ve yaratılışın temel gayesidir. Mela’nın tasavvurunda varoluş eylemi, sevgiye dayalı bir eylemdir. Mela’nın varlık teorisinde âlemin varlığı anlamına gelen hareket, bir sevgi ve aşk hareketidir. Kâinattaki devinimin en önemli muharrik gücü aşktır. Bu nedenle Mela, her türlü düşünce, teori ve bakış açısını sevgi temeli üzerinde inşa etmiştir. Mela’nın aşk felsefesinde sevginin merkez üstü kalptir. Bu nedenledir ki Mela’nın aşk yüklü kalbinde sevdiğinden masivaya dair kumalığa asla yer yoktur. Mela’nın aşk tasavvuru vahdet zemini üzerine inşa edilmiş çift yönlü tek amaçlı bir iştiyak halidir. Mela’nın çift yönlü aşkı muhatap kabul ettiği insanın çift boyutlu bir yapıya sahip oluşundan kaynaklanmaktadır. Mela insanın çift yönlü oluşundan hareketle bedensel aşkın faniliğinden ebedi aşkın bekasına uzanmayı hedeflemiştir. Bu bakımdan Mela aşk nazariyesini temellendirmede insanın süfli boyutunu ulvi boyuta basamak yaparak arzuladığı vuslat menziline kavuşmayı arzu etmiştir. Bir başka deyişle Mela, fani aşkı ebedi ve baki aşka aracı kılmıştır. Mela, ruhani aşkı “ateş ve nur”, bedensel aşkı da “geçici heva, süreklilik ve sadakat barındırmayan araz” olarak tanımlar. Bir başka deyişle Mela, ateş ve nurdan oluşan “ruhani sevgi”yi şeffaf bir cevhere, maddi ve yoğunluklu bir doğaya sahip olan “bedensel aşkı” da içgüdüsel bir kaynağa dayandırmıştır. Mela, bedensel aşkı inkâr etmemiş, bilakis bedensel sevgiyi ruhani sevgiye giden bir yol ve köprü olarak görmüştür. Bir başka deyişle bedensel aşkı araç, ruhani aşkı ise amaç edinmiştir. Mela aşk ikilemini beden-ruh üzerinden temellendirirken bedenin faniliği ve ruhun bakiliğini göz önünde bulundurarak hareket etmiştir. Mela, bedensel aşkı, gül-bülbül metaforu üzerinden temellendirmiştir. Mela’ya göre bülbülün güle olan aşkı geçicidir. Gülün aşk rengindeki kırmızısı geçince bülbül de gülden vazgeçer. Zira arızi bir illetin üzerine kurulan her nesne arızidir ve tükenmeye mahkûmdur. Cüneydi Bağdadi’nin deyimiyle “bir amaca mebni olarak gelişmiş aşk, bu amacın ortadan kalkmasıyla kendisi de ortadan kalkar.” Mela, ilahi aşk menziline varmak için kâinatta nakşedilmiş her zerre faniyi ebedi vuslat menziline varmaya aracı kılmıştır. Zira Mela’ya göre bütün mevcudat ilahi güzelliğin tecelligahıdır. Kelami bir tabirle eser müessirin aynasıdır. Aşk yolundan âşık adeta “sarp yokuşun eşiğinde olan bir yolcu gibi” zirveye tırmanmak için cehd içinde kâinatın her bir zerresinden bir ipucu çıkararak vuslat menziline varmaya gayret eder. Bu nedenle Mela için kâinattaki her bir detay gerçek maşuka varmak için bir araçtır. Mela, ruhani aşkın hazına varan aşığı kelebeğe benzetir. Zira kelebek-ateş metaforunda olduğu gibi gerçek aşk hâsıl olunca seven sevilenin varlığında fena bulur. Tıpkı kelebeğin bedenini ateş sarınca vuslatı gerçekleşmiş olur. Zira bu durumda seven ile sevilen bir olmuştur. Tabir yerindeyse iki farklı beden tek bir ruhun çatısı altında birleşip bütünleşmiştir. Mela’nın tasavvurunda bu birlikteliğin adı “ittihad”tır. Yani sevilenin zatının sevenin zatının aynasına dönüşmesi, sevenin zatının da sevilenin zatının aynısına dönüşmesidir. Zira ruhani aşkın temel gayesi, sevenin zatı ile sevilenin zatının vahdet makamında buluşmasıdır. Aşığın maddenin prangalarından kurtulup mananın deryasında anlam bulmasıdır. Gerçek aşka meftun aşığın süfli kovuğu olan beden toprağından sıyrılıp safi ruh semasında kanatlanmasıdır. Netice itibariyle aşığın beşeriliğin faniliğinden ruhaniyetin bekasında anlam bulmasıdır. Aşk iddiasında olan aşık bu makama erişebilmek için evvela kalbini ondan gayrisinden arındırmalıdır. Bu bakımdan âşık, kalp sarayına konan masiva putlarını bir bir LA balyozuyla yıkmadıkça, masivadan arta kalan tortu ve kalıntıları İLLA süpürgesi ile süpürmedikçe aşkın İLLALLAH sarayına varması mümkün değildir. Bir başka deyişle âşık ilk önce kalbini masivadan boşaltmalı ki nihayetinde onunla dolabilsin. Mela’ya göre ruhun parıltısını perdeleyen bedensel karanlıklar izale edilmedikçe, nefsin duvarlarına zamk gibi yapışan günah lekeleri temizlenmedikçe âşık, maşukun huzuruna varamaz. Bunun için âşık kalbini her türlü günah ve nifakın pasından cilalamalı ki o menzile erişebilsin. Bu da ancak ruhu terbiye, nefsi tezkiye ve masivayı ondan tasfiye etmekle mümkündür. Mela’ya göre o zaman aşk iddiasında bulunan kişi ruhi miraca yükselebilir. Bunun için âşık, muhdes ve fani olan bedensel aşktan ezeli ve ebedi olan ruhani aşka kanat çırpmalı. Bedensel aşkta amaç olan teni ilahi ve ruhani aşka muttali olmada araç kılmalıdır. Aşık bedensel aşkın görme merci olan baş gözünden ruhani aşka açılan basiret penceresinden bakmalıdır. Bir başka deyişle âşık, bedensel aşkın muharrik gücü olan tensel cazibeden ruhani aşkın muharrik gücü olan ulvi idrake uzanmalıdır. Tüm âşıklara, aşk iddiasında bulunanlara, aşkın acısında huzur arayanlara dahası bedenleri ruhlarına sineleri hissiyatlarına dar gelenlere ve fani aşkların cefasından ebedi aşkın hazına varmak isteyenlere Molla Ahmed el-Cizîrî’nin Divan’ı ab-ı hayat gibidir. 》》Bereketle okumanızı diliyorum. Allah'u Âlem / Vesselâm
Seyyid Kutub
Seyyid Kutub
Ali Şeriati
Ali Şeriati
Aliya İzzetbegoviç
Aliya İzzetbegoviç
Hasan el-Benna
Hasan el-Benna
Ebu'l A'lâ el-Mevdudi
Ebu'l A'lâ el-Mevdudi
Ebu’l Hasan Nedvi
Ebu’l Hasan Nedvi
Muhammed Kutub
Muhammed Kutub
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
Malcolm X
Malcolm X
Cahit Zarifoğlu
Cahit Zarifoğlu
Bediüzzaman Said Nursî
Bediüzzaman Said Nursî
Erdem Bayazıt
Erdem Bayazıt
Rasim Özdenören
Rasim Özdenören
Salih Suruç
Salih Suruç
Dücane Cündioğlu
Dücane Cündioğlu
Sezai Karakoç
Sezai Karakoç
Hafız-ı Şirazi
Hafız-ı Şirazi
https://1000kitap.com/yazar/i38013
Fuzuli
Fuzuli
Mustafa Kutlu
Mustafa Kutlu
Seyyid Hüseyin Nasr
Seyyid Hüseyin Nasr
Roger Garaudy
Roger Garaudy
İmam Gazali
İmam Gazali
Zeynep Gazali
Zeynep Gazali
İbn-i Haldun
İbn-i Haldun
İbn Rüşd
İbn Rüşd
Nuri Pakdil
Nuri Pakdil
Malik Bin Nebi
Malik Bin Nebi
Atasoy Müftüoğlu
Atasoy Müftüoğlu
Şeyh Sadi Şirazi
Şeyh Sadi Şirazi
İskender Pala
İskender Pala
Halil Cibran
Halil Cibran
Melayê Cizîrî
Melayê Cizîrî
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
Khaled Hosseini
Khaled Hosseini
Franz Kafka
Franz Kafka
Stefan Zweig
Stefan Zweig
Victor Hugo
Victor Hugo
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Mevlana Celaleddin-i Rumi
Yunus Emre
Yunus Emre
Şeyh Galip
Şeyh Galip
Sema Maraşlı
Sema Maraşlı
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar
Oscar Wilde
Oscar Wilde
Karl Marx
Karl Marx
Nizamülmülk
Nizamülmülk
Fyodor Dostoyevski
Fyodor Dostoyevski
Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy
Nurettin Topçu
Nurettin Topçu
İmam Humeyni
İmam Humeyni
İmam Gazali
İmam Gazali
Aristoteles
Aristoteles
Ehmedê Xanî
Ehmedê Xanî
Roger Garaudy
Roger Garaudy
Fazlur Rahman
Fazlur Rahman
Salih Suruç
Salih Suruç
Salih Mirzabeyoğlu
Salih Mirzabeyoğlu
Tahsin Özmen
Tahsin Özmen
Montaigne
Montaigne
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy
Tahsin Özmen
Tahsin Özmen
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ahmet Hamdi Tanpınar
Abdullah Galib Bergusi
Abdullah Galib Bergusi
Muhammed Emin Yıldırım
Muhammed Emin Yıldırım
Muhammed Hamidullah
Muhammed Hamidullah
Tarık Tufan
Tarık Tufan
İbrahim Tenekeci
İbrahim Tenekeci
İsmet Özel
İsmet Özel
İskender Pala
İskender Pala
Ebu Mansur El Matüridi
Ebu Mansur El Matüridi
Ömer Nesefi
Ömer Nesefi
Mark Twain
Mark Twain
Abdulfettah Ebu Gudde
Abdulfettah Ebu Gudde
İlber Ortaylı
İlber Ortaylı
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal
Orhan Pamuk
Orhan Pamuk
Elif Şafak
Elif Şafak
John Steinbeck
John Steinbeck
Umberto Eco
Umberto Eco
Hasan Ali Toptaş
Hasan Ali Toptaş
Amin Maalouf
Amin Maalouf
Jules Payot
Jules Payot
Mehmed Uzun
Mehmed Uzun
Nevzat Tarhan
Nevzat Tarhan
Antoine de Saint-Exupéry
Antoine de Saint-Exupéry
Serdar Tuncer
Serdar Tuncer
Kemal Sayar
Kemal Sayar
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal
Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli
Diwan
DiwanMelayê Cizîrî · Nubihar Yayınları · 2012209 okunma
··
606 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.