Türkistan-Türkistan’ın yeni baskısı dolayısıyla içerisinde bulunduğumuz dehşetli kayıtsızlığımıza, bilgisizliğimize, kökten kopuşumuza bir iki örnek vermek istiyorum.
Havva
Havva bir imaj mı bu macerada? Ne demek? Bir unsur diyecektim. Ondan da fazla bir şey. Söz gelimi imaj dedim. Söz gelimi unsur diyebilirim. Ama Havva’nın anlamı, Âdem’in anlamı demek bir bakıma. Bir bakıma da ondan da fazla bir şey…
Sevinç çığlıkları Akademi Kütüphanesi’nin dış avlusuna ulaştığında, kulaklarıyla görmek istercesine dışarıyı dinleyen Süryani memur, Hilleli Mehmet’in önündeki kitapları alıp sandıklarına kilitlemek üzere götürdü. Geri döndüğünde elinde murassa bir hançer vardı. Kabzası çift boynuzlu ve çatal dilli bir yılan başı biçiminde dökülmüş bir hançerdi bu.
Dağda uzun yürüyüşleri, gölgeli ikindide ağaçlar arasında koşturmayı seven, neşeli, bol çığlıklı bir çocuktum. Gelincik tarlalarını sevmekten, küçük dereleri, kuş seslerini dinlemekten keyif alırdım. Ele avuca sığmaz bir çocuktum.
Kapı kapandı ve başka dünyaların başka insanları ile yeni bir hayat mücadelesine başladık. Doktorlar elbette ellerinden geleni yapacaktı ama benim tek isteğim ço-cuklarımla biraz daha beraber olmak ve onların yanında veda etmekti hayata.
KARŞIMIZDA
Osmanlı tarihinde yeniçeriliğin seyrini kendisinden başlatıp bütün maziyi kuşatan bir kavisle yine kendisine kadar getirdiğimiz Genç Osman, gelip geçmiş 14 padişah devrinde bütün yükseliş ve alçalışımıza ait manaları en iyi heceleyici bir hükümdar olarak işte karşımızdadır.