Yazarın Büyük Defter~Kanıt~Üçüncü Yalan üçlemesini tek ciltte sunan eser, anneleri tarafından savaşta zarar görmemeleri için annenannelerine bırakılan ikizlerin karşılaştıkları zorluklar karşısındaki direnişini ve savaşın etkilerini, çocukların perspektifinden anlatarak başlıyor.
Sayfaları çevirdikçe ürpertici, rahatsız edici olmasına karşın oldukça soğukkanlılıkla, sadelikle anlatılmış çeşitli olaylarla karşılaşıyoruz. Ölümler, açlık, ensest, bozuk ilişkiler ve daha nicesi... Ne kadar ürpertici olsa da akıcı anlatımıyla merak uyandırıyor okurda.
Üçüncü bölüme doğru gelirken olayları artık anlamlandırdığınızı ve bundan sonra ne olacağını düşündüğünüz bir anda ters köşe yiyorsunuz. Yazarın her bölümde gittikçe ustalaşan kurgusu sonlara gelindiğinde aklınızla oynuyor. Bir kimliksizlik, zamansızlık ve mekânsızlık bürüyor zihni. Olayların aslı, gerçek olan ne? Algılarınız karışıyor, geriye dönük tekrar düşünüyorsunuz. "Belki de, sınırları aşmak, sadece mekânları ve kişileri değil, kimlikleri ve hatta geçmişi bile değiştirebilir..."
Kısaca "Başımıza gelenleri ifade edecek bir kelime bulamadım henüz. Felaket, facia, trajedi diyebilirdim, ama buna sadece "Şey" diyorum, çünkü bir adı yok." diye bir ifade geçiyor kitabın bir bölümünde ve yazarın kalemi bu "şey"i etkileyici bir ters köşeyle sunuyor okuruna.