Her gün geçtiğim için mi, yoksa boşluktaki duygulan
yansıttığı için mi, yoksa herkes sözünü ettiği için mi, hep Sisler Bulvan'm okuyorum. Bekleyen gemiler. Uzak limanların özlemi. Düşlenen, erişilemeyen sevgililer.
Onun gidişini, bomboş yolda, tarlalar, tapınaklar arasında yiten küçük arabayı izlerken, ne garip, gelecekteki sevgilerin de, yaşamın da gidişini izler gibiyi-m.
Stefan Zweig'in, Heinrich von Kleist'm bir kadınla birlikte intiharı üzerine yazdıkları, kendi sonunu ne denli betimliyor (1925):
''... Kleist gizemli bir ölüm, bir aşk ölümü, çift mutlulukla sonuçlanacak bir ölüm kurmaktadır kafasında. Zaten genç yaştan beri her sevdiğine birlikte ölmeyi önermiyor muydu?... İstediği zaman öleceğini, kendi deyişiyle 'ölüm için bütünüyle yetkin' bir duruma geldiğini, artık hayatın ona değil, onun hayata söz geçirdiği kanısına vardığından beri, yüreği sevinç ve mutlulukla kabarmaktadır...Başka şairlerin hayatı Kleist'nkinden daha büyük, verdikleri yapıtlar daha canlı, daha değerli, varlıkları ve etkinlikleri insanlık için daha yararlı olabilir. Ama hiçbirinin sonu Kleist'nki gibi yüce değildir. Hiçbir ölüm onunki gibi ezgili,coşkun değildir.''