Şu piskopos bir din adamına yakışmayacak kadar debdebe düşkünü. Yanılmıyorsam kendisinin hamisi ilan ettiği Aziz Thomas, acaba hiç böyle boynunda altın zincirler, üstünde ipek kıyafetler, ayağında şık pabuçlar kuşanmış mıydı ki?
Sizi Tom’la tanıştırayım: Çocukluk arkadaşım, aynı zamanda tek ve biricik roman kahramanım. Onun kahramanı da Robin Hood. Mutlaka tanıyanlar vardır ama rica ederim ona Tom Sawyer demeyin. Yalnızca Tom lütfen.
------------------------------------------------------------------------------------------
“Becky Thatcher. Senin adın ne? Ama dur,
Aydınlık günü getiren ışık
Kovalarken kara korkuyu
Soğuk ve karanlık soluk soluğa:
Çünkü ışık ve sıcaklık kovalıyor onları
Çürük kokusu artık yok olmakta
Her yanda yalnızca gül kokuları...
Thomas Hood
"hemen kaldırın onu
tiksinerek değil severek
küçümseyerek dokunmayın
kederle düşsün aklınıza
yumuşak ve insani bir biçimde
lekeleriyle değil
ondan geriye tüm kalan
şimdi tümüyle kadınca..."
İngiltere, XIX. yüzyılın ilk yarısında iktisadi sömürü ve siyasi zulüm örneğiydi. Dönemin İngiliz şiiri bu bu durumu "kaydetmiştir." Şair Ebensher Eliot, korkunç manzaralar anlatır : fakir ailenin daha da kötü bir duruma düşmesi, mütevazi mülklerinin müzayedeyle satılması, ailenin ümitsizliğe kapılan babasının ayyaş oluşu, akli dengesizlik halindeki annenin aç çocuğunu öldürmesi, yoksulluk sebebiyle kızın fuhuş yapması. Bu karanlık manzaralar, servet sahiplerine bedduayla biter. Thomas Hood'un 1844'te yazdığı Peom om the Shirt adlı eserinde aşırı çalışmaktan ve yoksulluktan hastalanmış dikişçi bir kadın "Allah'ım! Ekmek niçin bu kadar pahalı, kan ve ceset bu kadar ucuz?" diye sorar kendi kendine. "Çalış, çalış! Horozların ilk ötüşünü duyuncaya kadar çalış, hatta gökteki yıldızlar kanla parlayıncaya kadar çalış! Bu gömleği giyen kişi, ona ödenen bedeli bilmeyecek." Bu durum, XIX. yüzyıl Avrupa ve İngiltere'sindeki gerçekçi romanlarda samimiyetle ve genel olarak yer alır (İngiltere'de Dickens ve Thackeray'de, Fransa'da Balzac ve Zola'da.)