Kendisine bir hakikat malum olduğunda, Tolstoy onu diyalektik ya da daha derin düşünce düzeylerine referansla bastırmak, çarpıtmak, açıklamak ya da “aşmak” yerine bu hakikat onu olmadık yerlere götürse de, tutkuyla inandığı şeyleri hükümsüz kılsa da, hakikatin peşine düşmekten çekinmez. Tolstoy'un gözünde hakikat en büyük erdemdir. Birçok düşünür ve yazar böyle beyanatlar verip hakikati kutsamıştır, Ancak Tolstoy ender rastlanan bir türdür: Sahip olduğu her şeyi (mutluluk, dostluk, sevgi, huzur, ahlâki ve entelektüel kesinlik ve nihayet bütün hayatı) hakikatin sunağında kurban etmiştir. Buna karşılık hakikatin ona verdiği şey şüphe, güvensizlik, kendini küçümseme ve çözümsüz çelişkiler olmuştur.