Bazı kitapların nasıl oluyor da yüzlerce yıla meydan okuyabileceğinin en ideal kanıtlarından biri var elimizde. 1844 yılında yazılan bu klasik eser 1600'lü yılların ortasında silahşor ( silahşör değil) olmak için Paris'e yola çıkan d'Artagnan'ın hepimizin ömrü boyunca aradığı o eşsiz duyguyu yani gerçek dostluğu bulması sayesinde hedeflerine ulaşma çabasından ve bu yolda başına gelenlerden bahsetmektedir.
Alexandre Dumas'a zaten Monte Cristo Kontu sayesinde duyduğumuz derin saygı belki de bu kitapla birlikte ( aynı silahşorlar arasındaki gibi) çok daha derin bir dostluğa yerini bırakıyor.
Athos; soğukkanlılığı, asaleti, d'Artagnan için bir baba figürü olması, ince ve kıvrak zekası ve altında kötü bir evliliğin yattığı ketum karakteri ile bizleri etkiliyor.
Aramis; genç, yakışıklı, çok hızlı duygu değişimlerine giren, bu dünyadan elini eteğini çekip papaz olarak inziva içinde bir hayat yaşamak isteyen ama tek bir mektupla tekrar dünyevi bir kişiliğe geçen, kaleminin keskinliğini zekası ile harmanlayan başka bir asil silahşorumuz.
Porthos; içleinde mizahi yönü en ağır basan, alaycı ama bu alaycılık altında dostlarına sevgisini bıyık altından belli eden, biraz zenginliğe ve yemeğe düşkün, süslü giyinmeyi seven ve tabii ki asil olan başka bir silahşorumuz.
Ve D'Artagnan; Bilesin ki üzüntün üzüntümüz, sevincin sevincimizdir. Asil ruhun kendisine yapılan her türlü kötülüğü bile affedebilecek, ölüm ilanı karşısında bile mağrur kalabilen bu genç karakterimiz kitabın kalbidir.
Son söz olarak 'Tous pour un, un pour tous.' yani 'Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için.'