Sanki uzayda başıboş dolaşan bir uydu imisim de kendi yörüngeme oturmuşum gibi bir duygu.
Bunun ismi mutluluk olabilir mi?
(Bu kadar tuhaf ise kesin mutluluktur)
Birbirimize bağlanalı uzun zaman olmuştu ama evli değildik. Karı koca tanımı bize tuhaf geliyordu. Evlilik; “belediyenin verdiği yetkiye” dayanıyordu ama biz sevgide bürokrasiye dayanamıyorduk. Belediye bankamatik memurları istihdam etmesindi, açları çukurları kapatsındı, çöpleri toplasındı.
Bize kimse karışmasındı.
"Çünkü yük altındayız. Çünkü bize ne iyi hissettiriyor tam olarak bilmiyoruz. Emin olamasak da, kesinleştiremesek de, hepimizin kendi üzerine düşünmeye, kendine daha çok yaklaşmaya, yalnız kalmaya ihtiyacı var."
Başarmak hırsıyla yapılan hiçbir şey iyi hissettirmez. Kendin için değil, başarı için çabaladığın müddetçe, iyi hissedemeyeceğin çok belli. Hemen kaçmak lazım oradan.
Çocukluğumuzdan beri yalnızca 'başarılı olmamız' gerektiği öğretildi bize. Eğitim sistemimiz en çok bu duyguya hizmet etti. Liseye girerken, üniversiteye girerken, işe girerken... Ya ödüllendirildik ya da cezalandırıldık. Ödüllerin başarımızın karşılığı, cezalarınsa başarısızlığımızın kaçınılmaz sonucu olduğu anlatıldı bize. Hep önceden belirlenmiş süreçlerle, süreçlerin sonunda ulaşmamız beklenilen başarılarla sınandık. Peki, biz kimdik, nasıl yetiştik ve aslında ne istiyorduk? Kimse bunu sormadı. Bu yüzden başarıya odaklanma fikri korkutuyor beni.
Twitter'ı düşünelim: Giriş yaptın ve az sonra rastladığın bir tweet seni çok güldürdü. Akışa devam ediyorsun. Çok hazin, kabul etmesi çok güç bir olayla karşılaşıyorsun bu sefer; üzülüyorsun ve ortalama 20-30 saniyede oluyor bu. Sonra tekrar seni güldürecek bir şeye rastlayabiliyorsun. Sonra şaşırtıcı bir şeye. Bütün bu duygu değişimleri, çok kısa bir zamanda yaşandığında iki şey doğurabilir: Ya manik depresyon ya da topyekün duyarsızlık.
. ..
Çünkü yük altındayız. Çünkü bize ne iyi hissettiriyor tam olarak bilmiyoruz. Emin olamasak da, kesinleştiremesek de, hepimizin kendi üzerine düşünmeye, kendine daha çok yaklaşmaya, yalnız kalmaya ihtiyacı var. ..
"Düşünce kültürden türer. Kültürün beslediği düşünce ise üretime dönüşür. Gelişmiş ülkelerin sadece tüketimini, teknolojik seviyesini ve refahını görmek, meyvelere gözünü dikerek ağacı görmemek demektir. Ağaç, kültürdür. Ve kültür yarım yamalak eğitim verilen okullardan alınan bir belge değil, bir halkın tarihini kapsayan ve o halkın insanlık tarihi içindeki yerini belirleyen varoluş biçimidir. "