Her taraftan kaynıyor gibiydiler, havanın nemlice ılıklığında ortaya dökülmüş, yavaş yavaş akıyorlar, duvarlardan sızar gibi, tel çevrili ağaçlardan, kanepelerden, kirli kaldırımlardan, meydanlardan dökülüyorlardı.
Evlerin ölü cepheleri arasında, uzun ve koyu salkımlar halinde, gevşeyerek uzanıyorlardı. Uzak aralıklarla, mağazaların vitrinleri önünde, hafif tıkanıklıklar şeklinde yer yer girdap yapan daha yoğun ve durgun biriktirmeler meydana getirmekteydiler.
Tuhaf bir rahatlık, umutsuz bir hoşnutluk yayılıyordu varlıklarından, “Exposition de Blanc” daki kar yığınlarına ustaca benzetilmiş çamaşır kümelerine, ya da vitrindeki bir taşbebeğe ilgiyle bakıyorlardı, bebeğin gözleri ve dişleri eşit süreyle yanıyordu, sönüyordu, yanıyordu, sönüyordu, yanıyordu, sönüyordu, hep eşit sürelerle, tekrardan yanıyordu, tekrardan sönüyordu.
Uzun uzun, kımıldamadan, öylece bakıyorlar, uzaklaşmayı hep bir sonraki süreye bırakarak, vitrinlerin önünde kendilerinden geçmiş, kalakalıyorlardı. Ellerinden tuttukları sessiz ve durgun çocuklarsa, bakmaktan bezmiş, dalgın, uysal uysal bekleşiyorlardı yanıbaşlarında.