Her çekirdek bizi bir ulu ağaç vadeder. Kung-Fu Panda 4
... Kadınlar konusuna pek insanca bakamıyor. Böyle çamurda debelenmesi, ne trajedi! Bu çamuru iyi bilirim: En iyisi yukarıdan bakmak ve neyin üstesinden geldiğini seyretmek. En ulu ağaç, en yükseklere uzanan ve köklerini en derinlere, hatta kötülüğün içine salan ağaçtır; ama o ne yukarı yükseliyor ne de aşağıları zorluyor. Hayvani şehvetler gücünü ve aklını kurutuyor. Üç kadın arasında parçalanmış ama hâlâ onlara minnet duyuyor. Onların kahrolası zehirlerini emiyor. Bu kadınlardan biri ona gül kokuları yayıyor ve kurban kılığına sokuyor kendini. Köleliği "hediye", "nimet" gibi gösteriyor; adamın köleliğini. Öteki kadın ona işkence ediyor. Yürürken koluna girmek için güçsüz birini oynuyor. Onun erkekliğine başını yerleştirebilmek için uyuyormuş gibi görünüyor, bu işkencelerden sıkılınca onu herkesin içinde küçük düşürme yoluna gidiyor. Oyun sona erince de, onu bırakıp hilelerini yeni bir kurban üzerinde uygulamaya başlıyor. Adam bütün bunlara kör kalıyor. Bu kadın ne yaparsa yapsın Breuer, hasta olduğunu düşünerek ona acıyor ve onu seviyor. Üçüncü kadın ise onu sonsuza dek ele geçirmiş ve elini kolunu bağlamış. Ama ben bu kadını ötekilere tercih ederim. En azından pençelerini saklamıyor!
Reklam
AĞAÇSAKAL
"Neredeyse Orman'ı sevecektiniz bile demek! Ne ala! Sizden beklenmeyecek bir kibarlık, dedi garip bir ses. "Dönün de yüzlerinize nazar eyleyeyim. Her ikinizi de nahoş bulacağım gibi bir his içersindeyim, lakin gelin aceleci olmayalım. Dönünüz!" Omuzlarına kocaman, yamru yumru boğumlu birer el kondu; kibarca fakat direnemeden
-Hikâyeye göre bir gün, bir ceviz ağacının altına uzanıp yatmış. Ceviz ağacı da bir kabak tarlasının kenarındaymış. Hoca Nasreddin'in gözü yerde yatan kocaman bal kabaklarına takılmış; sonra başını kaldırıp ceviz ağacına bakmış ve içinden: “Hey Allah'ım! Şu kocaman kabakları incecik bir dala tutturmuş yerde yatırıyorsun ama şu minicik cevizleri, böyle ulu bir ağaca takmışsın... Tersi olsaydı daha münasip olmaz mıydı?” diye geçirivermiş. O sırada, ya bir rüzgar esmiş, ya da bir iki alaycı ihtiyar karga yukarılarda kavgaya tutuşmuş da o yüzden olmuş, ağacın yüksek dallarından bir ceviz kopup, Hoca'nın kafasına düşmüş. Hoca yerinden fırladığı gibi “Aman Ya Rabbi! Tövbeler olsun beni affet” demiş. “Sen neyi nasıl yarattıysan, en güzeli ve en hikmetlisi elbette odur. Gözlerimiz bizi aldatıyor; çünkü hiçbir şeyin geçmişini ve geleceğini aynı anda göremiyor. Bu yüzden biz, şeylerin ve eşyaların neden böyle olduklarını yahut neden başka türlü olmadıklarını tam olarak bilemiyoruz. Bilemediğimiz için de, zaman zaman böyle itirazlı laflar ediyoruz. Biz sabırsız ve cahil kimseleriz; Sen bize doğrusunu öğret! Şüphesiz, Senin bize öğrettiğinden başka bildiğimiz bir şey yok...” —Haaa... anladım... —Ne anladın? —Eğer o kocaman kabaklar, yerde değil de ağaç tepelerinde yaratılsaydı ve bir tanesi de Hoca'nın kafasına düşseydi, adamcağız yer çekimini Newton'dan önce keşfederdi belki ama bunu birilerine anlatacak fırsatı hiç olmazdı...
Sayfa 99
Hatçelerin evine bakamıyordu.Evlerinin önündeki,o ulu ağacı göremiyordu. Sonunda kendisini yenemedi,ağaç geldi gözünün önünde durdu.Bir gece gibi gerildi önüne.Delikanlı yüreği küt küt atarak divlik kuşu gibi öttü.Deli gibi bir bekleme kasırgasında delikanlı bekledi.Yumuşacık,sıcacık,sevgi taşan kız geldi.Memedin boğazına bir şeyler tıkandı,iki damla yaş gözlerinden aşağıya yuvarlandı indi.
Kader bizim düşmanımız değildir, sadece gelişmemiz için bize fırsatlar sunar.
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.